PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hz. Süleyman


JOVİYANUS
03-16-2009, 09:53 PM
S.A...az once okudugum hosuma giden bir efsneyi sizlerle paylasmak istedim.buyrun efendim:



ZENGİN KRAL VE SÜLEYMAN PEYGAMBER EFSÂNESİ:
Vaktiyle Zengibar Sarayları’nda, dünyanın en zengin kralı otururdu. O’nun hazinelerinin anahtarlarını kırk katır taşırdı. O zaman Süleyman Peygamber devriydi. Hazreti Süleyman, inlere ve cinlere, büyük, küçük hayvanlara, yeryüzünün bütün mahlûklarına hükmeden şöhreti dünyayı tutmuş bir peygamberdi. O, kralla mektuplaşıyor, görüşmedikleri halde birbirlerini adeta seviyorlardı. Birbirlerine elçiler yolluyor, hediyeler gönderiyorlardı. Nihayet bir gün, görüşmek arzusunu duydular. Süleyman Peygamber, kralı payıtahtına davet etti.
Kral hazırlık yaptı. Vezirlerini, vekillerini alarak debdebe ile yola çıktı. Aylarca seyahatten sonra Sultan Süleyman’ın payitahtına vardı. Başta Sultan Süleyman olmak üzere payıtahtın bütün halkı, kralı karşılamaya çıktı. Kralı, elmaslı, incili tahtırevanlar içinde, dünyada misli kurulmamış muhteşem saraylara götürüp misafir ettiler.
Sultan Süleyman, dünyada hiçbir hükümdara nasip olmayan çok debdebeli bir saltanat sürüyordu. Dünyada mevcut bütün mahluklar onun işaretine bakıyorlar, her buyurduğunu anında ifa ediyorlardı. Çünkü O, bütün dünya mahluklarının dilini biliyor ve onlarla konuşuyordu. Bütün dünya ülkelerinde O’nun fermanı dinleniyor, O’nun hükmü geçiyordu. O’nun oturduğu saraylar, dağlar gibi büyük, cennetler gibi güzeldi. İşte kral bu saraylarda aylarca misafir kaldı.
Süleyman Peygamber, kralı kendi tahtında yanı başında oturttu. Ona, hiçbir misafire gösterilmeyen itibarı gösterdi. Kral, düşünülmesi akıllara zarar olan bu saltanat karşısında hayretten hayrete düştü. Süleyman’ın hükümlerini işitti, adaletini gördü. O, bütün mahlukların peygamberi olduğu için yalnız insanların değil, büyük küçük bütün mahlukların davasını görür, bütün ülkelere adalet dağıtırdı.
Bir gün tahtında oturup kralla konuşurken bir serçe geldi. Süleyman Peygamber’in ayağını öperek konuşmak için müsaade istedi. Süleyman Peygamber müsaade edince dedi ki :
“- Ey hükümdarlar hükümdarı Sultanım! Vahşi ormanların birinde uçarken ab-ı hayatı buldum. Ondan içen ölmez ve kıyametlere kadar yaşar. Eğer siz de ebedilik sırrına ermek isterseniz, ferman buyurun, bir miktar getireyim.”
Süleyman Peygamber bir an düşündü ve sonra hemen getirmesini emretti. Minimini uçtu ve uzaklara gitti.
Kral bu konuşmadan bir şey anlamamıştı. Çünkü O, öteki faniler gibiydi, kuşların dilinden anlamıyordu. Süleyman Peygamber, O’na her şeyi olduğu gibi anlattı. O zaman kralı büyük bir heyecan aldı, içini çekti. Ah, O da ab-ı hayattan bir yudum içebilseydi.
Biraz sonra bir serçe kuşu huzura geldi ve Süleyman Peygamber’den müsaade alarak söze başladı :
“- Ey hükümdarların hükümdarı Sultanım! Demin huzurunuza gelip ab-ı hayatı bulduğunu söyleyen bir arkadaşımla göklerde karşılaştım. Size ab-ı hayat getirmek üzere vahşi ormanlara uçtuğunu söyledi. Sultanım, müsaade ederseniz o vahşi ormanlardaki pınarlardan çıkan ab-ı hayatın bir sırrını size haber vereyim. Yeryüzünün benden başka hiçbir mahlûkatı bu sırrı bilmez. Ben de bunu bir tesadüfle öğrendim. Bu sır şudur: Bu ab-ı hayattan içen kıyamete kadar ölmez, fakat onun bir ölçüsü vardır ve bu ölçüyü yerlerin ve göklerin, dünyaların ve ahiretlerin, cennetlerin ve cehennemlerin yaratıcısı ezeli ve ebedi Ulu Tanrı’dan başkası bilmez. Eğer bir kimse bu ab-ı hayattan ölçüsüz bir miktarda içerse, hayatı yine bir gün sona erer, fakat bu ab-ı hayatın tesiriyle her yıl dirilir ve sonra yine ölür. Ve bu hal kıyamete kadar böyle devam eder. Ey benim dünyalara hükmeden Sultanım! Umarım ki bu sırrı anladıktan sonra artık ab-ı hayata tamâh etmezsiniz.”
Serçe kuşu bunları söyledikten sonra müsaade alıp huzurdan çıktı ve gitti.
Biraz sonra birinci serçe kuşu gagasının ucunda bir meşe palamudunun minimini yüksüğü olduğu halde huzura geldi. İçinde hemen hemen bir yudumluk ab-ı hayat vardı. Süleyman Peygamber, yüksüğü aldı ve ağzına götüreceği yerde yerlere serpti. Ab-ı hayatın damlaları kar gibi beyaz mermerlerin üzerine düştü. Bunu gören misafir kral hemen fırladı ve yerlere kapanarak su damlalarını yaladı. O, bunu o kadar çabuk yapmıştı ki; Süleyman Peygamber önlemeye vakit bulamamıştı. Kral bunu yapmıştı. Çünkü; ikinci serçe kuşunun huzura niye geldiğini ve neler söylediğini anlayamamıştı.
Kral, Süleyman Peygamber’in payıtahtından hemen o gün ayrıldı ve sarayına döndü. Yaptığı bu yanlışlığın tasasına dayanamayarak bir zaman sonra öldü. Anahtarlarını kırk katırın taşıdığı ve yerini kendisinden başka kimsenin bilmediği altın ve mücevher dolu hazinelerini bıraktı.
Şimdi her yıl bir defa dirilir, gözlerini açar, dudaklarını oynatır, etrafındakilere sorar :
“- Bozkır yeni mi giyer, eski mi giyer ? “
Eğer :
“- Yeni giyer!” derlerse anlar ki; Bozkırlılar yerleri kazıp araya araya kendisinin hazinelerini bulmuşlar, fakirlikten kurtulup zengin olmuşlar, al kumaşlardan yeni elbiseler kuşanıp giyinmişler.
Eğer :
“- Eski giyer!” derlerse anlar ki; Bozkırlılar yerleri kazıp aradıkları halde kendisinin hazinelerini bulamamışlar, fakirlikten kurtulamamışlar, al kumaşlardan elbise yapıp giyinememişler, sırtlarındaki eski elbiselerle kalmışlar...

Gaziosmanpaşa
03-16-2009, 10:22 PM
bu dunya sultan suleymana kalmamıs dedıklerı suleyman

tarıkziyad
06-22-2011, 04:48 PM
ve mühür kimdeyse süleyman odur teşekkürler Juviyanus ustam

hutame
06-24-2011, 09:49 PM
benıım bııldııgıımkadarıı ııle peygamberler mııraz bıırakmazlar..lakıın bıılgıı ııcıın emegııne saglıık