PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kuran'ı Kerim'de define ile ilgili ayetler !!!


ilkim111
04-13-2009, 01:46 AM
Kur'an-ı Kerim'de define veya hazine ile ilgili ayetler sadece 18. inci sure olan Kehf Suresinde vardır. Burada anlatılan olayda Hz. Musa, rivayete göre Hz. Hızır'la karşılaşıyor ve ondan hikmet öğrenmek için arkadaşlık teklif ediyor. Hz. Hızır ilk bakışta kötü olarak nitelendirilecek üç olay yapıyor:

1-Başkasının malına zarar veriyor,
2-Bir çocuğu öldürüyor,
3- Düşman bir kavmin yıkık duvarını tamir ediyor.

Ama bunların her birinde bir hikmet var. Önce ayetleri okuyunuz, sonra yorumumuzu bulacaksınız.

Bismillahirrahmanirrahim

18/64 Musa: "İstediğimiz zaten buydu." dedi. Hemen geldikleri yoldan izleri üzerinde geri döndüler.

18/65 Bu arada ikisi -katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz- kullardan birini buldular.

18/66 Musa ona: "Sana öğretileni bana hayra götüren bir bilgi olarak öğretmen için peşinden gelebilir miyim?" dedi.

18/67 O dedi ki: "Sen doğrusu benim yaptıklarıma dayanamazsın."

18/68 "Bilgice kavrayamadığın bir şeye nasıl dayanabilirsin?"

18/69 Musa: "İnşallah sabrettiğimi göreceksin, sana hiçbir işte baş kaldırmayacağım." dedi.

18/70 O da: "O halde, bana uyacaksan, ben sana anlatmadıkça herhangi bir şey hakkında bana soru sormayacaksın." dedi.

18/71 Bunun üzerine kalkıp gittiler; sonunda bir gemiye bindiklerinde, o gemiyi deliverdi; Musa: "Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın." dedi.

18/72 Musa'ya: "Ben sana yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?" dedi.

18/73 Musa: "Unuttuğum için bana çıkışma, gücümün yetmediği bir şeyden beni sorumlu tutma." dedi.

18/74 Yine gittiler; sonunda bir erkek çocuğa rastladılar, o hemen onu öldürdü. Musa: "Bir cana karşılık olmaksızın masum bir cana mı kıydın? Doğrusu pek kötü bir şey yaptın." dedi.

18/75 O: "Ben sana, yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi? dedi.

18/76 Musa: "Bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma, o zaman benim tarafımdan mazur sayılırsın." dedi.

18/77 Yine yola koyuldular; sonunda vardıkları bir kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı, bu ikisini misafir etmek istemedi. İkisi, şehrin içinde yıkılmağa yüz tutan bir duvar gördüler, Musa'nın arkadaşı onu doğrultuverdi; Musa: "Dileseydin buna karşılık bir ücret alabilirdin." dedi.

18/78 O şöyle söyledi: "İşte bu, seninle benim ayrılmamamızı gerektiriyor; dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatacağım"

18/79 "Gemi, denizde çalışan birkaç yoksula aitti; onu kusurlu kılmak istedim, çünkü peşinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı."

18/80 "Oğlana gelince; onun ana babası inanmış kimselerdi, çocuğun onları azdırmasından ve inkara sürüklemesinden korkmuştuk.

18/81 "İstedik ki Rableri o çocuktan daha temiz ve onlara daha çok merhamet eden birini versin ."

18/82 "Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı; babaları da iyi bir kişiydi. Rabbin onların ergenlik çağına ulaşmasına ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını istedi. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzleri budur."

Olayın özeti: Hz Hızır ve Hz. Musa, kendilerine kötü davranan bir halkın kasabasına geliyorlar. Halktan kimse bu yolculara yiyecek bile vermiyor. Bu durum karşısında oradan uzaklaşıp gidecekleri yerde, Hz. Hızır, sanki o kasabaya iyilik olsun diye orada bir duvarı tamir ediyor. Hz. Musa da buna şaşırıyor. Ancak Hz. Hızır'ın amacı kasabaya iyilik yapmak değildir. Yıkılmak üzere olan o duvarın altında bir define vardır. Duvar yıkılırsa define ortaya çıkacak ve o kötü kasabalıların eline geçecektir. O defineyi iyi bir adam gömmüştür, fakat daha sonra vefat etmiştir. Bu adam arkasında iki tane küçük çocuk bırakmıştır. Yüce Allah'ın muradı defineyi korumak ve kötü kasabalılara vermemektir. Ta ki iki çocuk büyüyecek, seneler sonra delikanlı olacaklardır ve o zaman Yüce Allah bir sebep yaratacak ve o iki çoçuğun geçmiş zamanda babaları tarafından gömülmüş defineyi çıkarmalarını sağlayacaktır.

Bu olaydan şu dersleri çıkarırız:

1- Yeraltında defineler var ve Yüce Allah çok önceden bu defineleri kime vereceğini tespit ediyor.

2- Definenin vaktinden evvel ortaya çıkması Yüce Allah tarafından önleniyor.

3- Yüce Allah defineyi hak edenin eline veriyor. Hak etmeyene vermiyor.

4- Yüce Allah defineyi rahmet ettiği kişiye veriyor.

5- "Allah'ın her işinde bir hayır vardır"

Allah Kur'an'ı Kerim'de kendini "Hayrürrazikin" "Rızık verenlerin en hayırlısı" olarak tanımlamıştır. Rızkı ve rızkın bir çeşidi olan "defineyi" de Allah'tan istemek gerekir. Bu arada define bulmak için cinlerden medet umanları da doğru yola davet ediyoruz. Cinlerle uğraşmaktan vaz geçsinler. "Şeytan da cinlerdendir." İnsanlar Allah taraftarı veya Şeytan taraftarı diye ikiye ayrılır. Allah taraftarı olalım ve Allah'ın Fatiha suresinde bize söylettirdiği: "İyyake nabüdün ve iyyake nestain" = "Sadece sana kulluk eder ve sadece senden yardım dileriz" vazifesini yerine getirelim. Cinlerden yardım istemek yanlıştır. Definenin yerini cinler söylemez. Yüce Allah dilerse bir sebep yaratır ve sizi oraya götürür. Define ararken cinlerden korkulmaz, tek korkulacak varlık Allah'tır. O Kur'an-ı Kerim'de Ben'den korkun dedi. Yüce Allah dilemezse de kimsenin başına bir musibet gelmez.

~*İNB_37*~
04-13-2009, 10:59 AM
saol iklim usta bunları paylaştıın için saol bazı kişiler kafasında bunlarla ilgili sorunlar vardı onları burayı okuyarak sorularını çözebilirler güzel paylaşım

JOVİYANUS
04-13-2009, 02:15 PM
çok dogrudur.herkes nasibini yer.o nasibi değil nasip onu ALLAH lütfederse sayet gelir bulur.CENABI MEVLA herkese hayırlılısnı ihsan etsin...

turk30
04-14-2009, 09:01 AM
Yere gömülmüş değerli mallar.
Fıkıh literatüründe "kenz" olarak nitelendirilen, gömülü bulunduğu yerden çıkarılan ve sahibi bilinmeyen altın gümüş paralar, silâhlar, aletler, ev eşyaları... gibi mal ve eşyaya verilen isim. İslâm fıkhına göre defineler üçe ayrılır: 1- İslâmî defineler: Üzerinde herhangi bir İslâmî işaret bulunan, diğer bir ifade ile, üzerinde kelime-i şehadet gibi bir yazı, bir işaret, bir simge taşıyan ve müslümanlara ait olması kesin olan ve yer altından çıkarılan paralar ve eşyalar. 2- Cahiliye devri defineleri: Üzerinde İslâmî olmayan bir simge, bir işaret, bir yazı... vb. belirleyici özellik bulunan, meselâ, İslâm öncesi milletlere ait tanrıların resimleri veya müslüman olmayan hükümdarların birinin resmi bulunan ve gömülü halde bulunan paralar veya diğer eşyalar.
3- Müştebeh defineler: Üzerinde belirleyici bir işareti veya simgesi, nakşı, baskısı karışık olduğundan, bulunan bu definenin müslümanlara mı, yoksa müslüman olmayan milletlere mi ait olduğu bilinemeyen veya anlaşılamayan gömülü halde bulunan para ve diğer eşyalara denir. (Ö. N. Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılahâtı Fıkhıyye Kamusu, IV, 75-76)
İslâm'da tanımlarını verdiğimiz defineler, beytü'l-mâl*'in gelirleri arasında yer alır. Bu defineler, yukarıdaki kısımları ile, bu defineleri bulana ve bulunduğu yere göre hazineye belli miktarı devredilir. Söz konusu olan defineler fıkıh kitaplarında madenlerin hükmüyle beraber ele alınırlar. Hatta her iki grup da, yer âltında gömülü olup, sonradan çıkarıldıkları için, define ve madenlere beraberce "rikâz" diyenler vardır (Şeyhî-Zâde, Mecmeu'l-Enhur, İstanbul 1301, l. 405). Dolayısıyla ister öşür arazisinde, ister haraç arazisinde bir müslüman veya müslüman olmayan fakat İslâm diyarında yaşayan ve adına "zımmî" denilen kişilerce bulunup eritilebilen madenler ile, bir zamanlar müslüman olmayanlar tarafından gömülmüş defineler, miktarlarının azlığına veya çokluğuna bakılmaksızın vergiye tabi tutulmuşlardır.
Alınan vergi oranları da şöyledir: Bir müslüman veya zımmî, ateşte eriyebilen altın, gümüş, bakır... vb. madeni bulduğunda bunun beşte birini hazineye devreder; geri kalan kendisine ait olur. Bunları bulan kişinin müslüman, veya zımmî, hür veya köle, çocuk veya bâliğ, erkek veya kadın olmasında fark yoktur. Bu hüküm sahipsiz bir arazide bulunan madenler içindir. Fakat madenin bulunduğu arazinin sahibi varsa bulunan madenin beşte dörtlük bir miktarı arazi sahibine aittir (Bilmen, a.g.e. IV, 102).
Müslüman olmayan bir ülkeden kalkıp, izinsiz olarak İslâm ülkesine girmiş bir "harbî"* nin, İslâm diyarında bulduğu madenlerin tamamı "fey"* hükmündedir. Bu sebeple bu harbinin bulduğu herşey elinden alınır ve hazineye devredilir. Şayet müslüman olmayan kişi, turist gibi İslâm ülkesine izinli giren "müste'min" ise, yine o kişinin bulduğu define de elinde bırakılmaz ve hepsi alınır. Buna karşılık hükümetin müsadesiyle, defineyi çıkarmaya çalıştıysa, anlaşma şartlarına göre hareket edilir. (Bilmen, a.g.e., IV, 103)
Üzerinde İslâmî bir işaret, meselâ kelime-i şehadet, Kur'ân'dan bir âyet veya müslüman bir hükümdarın ismi bulunan bir define bulunursa, bu define "lukâtâ* (yitik mal) hükmündedir. Buna mukabil üzerinde cahiliye devrine ait olduğunu gösteren işaret bulunan veya bir müslümana ait olmadığına dair kesin bir işaret bulunan defineler, yine beşe ayrılır ve beşte biri hazineye, geri kalanı bulana verilir. Fakat bu defineyi bulan kişi, harbî veya müstemin ise buldukları define ellerinden tamamen alınır ve hiçbir pay verilmez. Aynen madenlerde olduğu gibi(el-Mevsılî, el-İhtiyar, İstanbul 1980, I, 117-118)
Madenlerde olduğu gibi, eğer bir kişi defineyi kendisinin malı olmayan bir yerde, yani mülk olmayan dağ, sahra gibi sahipsiz bir yerde bulduysa, bulduğu definenin beşte biri hazinenin, geri kalanı da kendisinin olur. Fakat bu define, mülk olan arazide bulunduysa, yine beşte biri hazineye, geri kalanı ise, bu arazinin müslümanlarca ilk defa fetholunduğunda İslâm devlet başkanı tarafından kime verilmişse, o kişiye veya vârislerine verilir. Varis de yoksa, bu define tamamen hazineye devredilir. (el-Mevsılî, a.g.e., I,118). İslâmî mi, yoksa cahiliyye dönemine mi ait olduğu kesin belli olmayan ve üzerinde açık bir işaret bulunmayan define, cahiliyet definesi hükmüne tabi olur. Başka bir görüşe göre ise, bu defineler de İslâmî definelerden sayılırlar.
Bir müslüman veya zımmî İslâm ülkesi olmayan bir ülkeye (dâru'l harb'e)* izinli olarak girip burada bir define bulsa, bu definenin tamamı bulana ait olur. İslâm devleti bundan birşey almaz. Fakat kuvvet ve cesaret sahibi bir topluluk böyle bir ülkeye gidip, defineyi bulmayı ve almayı başarsalar, bu definenin beşte biri hazine için alınır. Çünkü bu şekliyle elde edilen mallar ganimet sayılır. Aynı şekilde dâru'l-harbe giren müslüman veya zımmî, oradaki evden bir define bulsa, bu definenin tamamını evin sahibine iade eder. Aynı hüküm, sahibli arazide bulunan defineler için de geçerlidir. Çünkü aksine hareket etmek, hıyanet ve zulüm sayılır. (Şeyhîzade, Mecmau'l-Enhur, İstanbul 1301, I, 207)
Denizden çıkarılan her türlü definenin tamamı çıkarana aittir. Bu görüş İmam-ı A'zam ve Muhammed'e göredir. Ebu Yusuf'a göre ise, denizden çıkarılan definelerin de beşte biri hazineye alınır (Bilmen, a.g.e. IV, 103-104; el-Kâsânî, Bedâiu's-Sanâyi', Beyrut 1974, II, 65-66)
Talat SAKALLI
not:alıntıdır