PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hayvansal Tılsımlar


istihkam
05-14-2009, 02:15 AM
Tavşan Ayağı : İlginç bir tılsım daha. Hem de en popüler tılsımlardan biri. 20.yy'ın başlarında bu şöhreti yakalayan tavşan ayağı tılsımı için bir çok yerde bir dolu rivayetler üretilmiştir. Kimi "tavşanın ayağı uğurlu olsaydı, tavşana da uğur getirirdi, bakın şimdi o üç ayaklı bir tavşan" dedi, kimi hayvan haklarından bahsetti ve bunun bir katliam olduğunu savundu, kimi de onun uğuruna yürekten bağlandı ve onu en uğurlu uğuru saydı. Ama var olan bir gerçek, tavşan ayağının bir tılsım olarak kullanılıyor olmasıydı. Tılsım kaybetmek uğursuzluk sayılır ama, tavşan ayağı tılsımını kaybetmek kimilerine göre ölüm, zamansız bir felaket, kimilerine göre de çok büyük bir şanssızlık olarak algılanırdı.

Boynuz : Boynuzlar bugüne kadar birçok toplumda kah üzerinde taşımak, kah bir yere asmak suretiyle yaygın olarak kullanılan tılsımlardandır. Boğanın iriliği, vahşiliği gücü temsil ederken, çiftleşmesi doğurganlığı, çifte koşulması da bereketi temsil ettiği inancı onu bir tanrıya dönüştürür ve Antik çağ toplumları için bu durum ideal bir koruyuculuk timsali teşkil eder. Bir damına asılan ya da duvarına yerleştirilen bir boynuz o evin koruma altında olduğu inancını insanlara aşılar. Bugün altın ve gümüşten yapılan küçük ve tek bir boynuz bir zincirin ucunda boyuna asılır ve cinsel iktidar sembolü olarak kabul edilir.

Deniz kabukları : Bilinen koruyucu tılsımların en eskisi olan deniz kabuklarının 20 bin yıl öncelerine dayanan bir tarihi vardır. Deniz kabukları dünyanın bir çok yerinde tılsım olarak kullanıldıkları gibi, süs eşyası olarak da çok yaygındırlar. Deniz kabuklarını eskiden beri bir çok şeyle ilişkilendiren insanoğlu, onu hem nazara karşı koruyucu olarak, hem de doğurganlığı temsil edici olarak kullanmışlardır. Onların yumurta biçimli şekilleri gözü hatırlattığından, cesetlerin göz yuvalarına yerleştirilirdi. Bunda amaç, ölünün öte dünyayı çürümeyen gözlerle görmesini sağlamaktı. Bu çok yaygın bir gelenek olarak bilinir. Deniz kabuğunun kadın cinsel organına benzetilen yarık kısmından dolayı,bazı eski metinler onu dişi yaşam kapısı olarak adlandırır. O güçlü bir doğurganlık sembolü olarak ve de bir tılsım olarak, doğum sancıları ve kısırlığa karşı kullanılırdı. Kimi Asya ve Afrika ülkelerinde deniz kabukları hayvanların koşum aksesuarlarına takılarak onları nazardan korumak için de kullanılmıştır. Deniz kabuklarının takı olarak kullanılmasından sonra, bunların altın ve gümüşten olan taklitleri de yapılarak çok güzel birer süs eşyası olarak günümüzde de kullanılmaktadır. Bunların mavi sırlı topraktan, akik ve kuvarstan da yapılanları mevcuttur.

Baykuşlu Tılsımlar : Kem gözlere karşı en iyi koruyucunun yine bir başka göz olduğu varsayımıyla tasarlanan baykuş şeklindeki tılsımlar, en çok küçük bir Akdeniz adası olan Minorka'da kullanılmaktadır. En dikkat çekici özelliği gözlerin olduğu bu baykuş şeklindeki koruyucu tılsım, camdan veya metalden yapılır. Bugün bile hala popülerliğini koruyan baykuş tılsımlarının, Minorka'da evleri de büyük felaketlerden koruduğuna inanılır. Baykuşun uğursuz bir hayvan olarak bilinmesi, bu tılsımın pek fazla rağbet görmemesine yol açan en önemli etken olarak değer kazanır. Onun koruyucu rolü, pek çoklarına göre evrensel değildir. Çünkü o, gecenin şeytani yaratığı olarak bilinir.

Köpekbalığı Dişi (Aziz Paul'ün Dili) : Kökeni Ortaçağlara dayanan ve günümüzde bile hem süs eşyası hem de koruyucu olarak kullanılabilen bir tılsım olan Köpekbalığı dişi ya da Aziz Paul'ün Dilinin, bir çok korumayı gerçekleştirdiğine inanılırdı. Bu tılsımın bu adı almasındaki nedene gelince ; Şiddetli bir fırtınada gemisi küçük bir adaya sürüklenen Aziz Paul, karaya çıkınca bir yılanın ısırmasına maruz kalır. O da buna tepki olarak o adayı kutsadı ve yılanlarına lanet okudu. O anda adadaki tüm yılanlar zehirlerini kaybettiler ve zararsız birer hayvan oldular. Bu yılanların zamanla ölmesi kayaların içinde fosilleşen üçgen şeklindeki dişleri ada halkı tarafından Aziz Paul'ün Dili olarak adlandırıldı ve bulundukları yerden çıkartılarak, üzerlerine altın, gümüş gibi montürler yerleştirildi ve kolye, gerdanlık, küpe gibi eşyalar haline sokuldular. Ama bunların aslında yılan dilleri değil, zamanla kayalarda fosilleşen köpekbalıklarının dişleri olduğu , çok sonra ortaya çıkacaktı.

Diş ve Tırnaklardan yapılan Tılsımlar : Genelde ilkel toplumlardaki yerliler tarafından avlanan hayvanların diş ya da pençe ve tırnakları çok güçlü bir tılsım olarak görülürdü. Buna sebep olarak da hayvanlardaki o müthiş gücün, bu tılsımı kullananlara da geçeceğine inanılmasıydı. Ayı dişleri, bir kaplanın pençesi, bir kurt dişi, yaban domuzu ya da fil dişi çok rağbet gören, her birinin ayrı ayrı koruyucu bir güç yüklendiği tılsımlardı. Mesela bir ayı pençesi, doğum sırasında kadının en büyük yardımcısı olarak görülürdü. Ya da bir kurt dişi bebekleri korkulardan uzaklaştırır ve dişlerinin ağrılarını keser diye bilinirdi. İskandinav ırklarının bir çoğunda kutsal bir hayvan olarak bilinen Boz ayının pençesi, hayvanda bulunan o büyük gücün ve cesaretin tılsımı taşıyana yansıyacağı anlamı taşırdı. Bugün, bir kaplan dişi ya da pençesi, kumarbazların çok inandıkları bir uğur tılsımıdır.

Balık Tılsımları : Yüzlerce yıl Hıristiyan dininin sembolü olan balık, haçın kabul görmesinden sonra bu itibarını yitirerek yerini haça bırakmıştı. Asırlar sonra, 20. yy' da balık tekrar ortaya çıkarak, eski unvanına sahip olmaya başladı. Balık yüzyıllar boyunca cinsel bir sembol olarak ve Büyük Tanrıçanın üreme organlarını temsil eden bir simge olarak görüldü. Eski çağlarda böyle bilinen balık, Hıristiyan olmayan ülkelerde hala kısırlığa ve cinselliğe yardımcı bir tılsım olarak kullanılmaktadır. Kimileri balık tılsımları için " şeytandan korumasa bile taşıyanı cinsel yönden zevk alarak yaşamasını sağlayacak bir tılsımdır." derler. Balık tılsımları, Kuzey Afrika ülkelerinin bir kısmında şans getirmeleri ve cinleri, kötü ruhları uzaklaştırsın diye dükkan önlerine asılırlardı.

Yılan Figürlü Tılsımlar : Çelişkilerin hayvanı yılan, aynı zamanda da iyi bir koruyucu. Birçoğumuzun korktuğu, adının geçmesinin bile insanları ürperttiği yılan , Çağlar boyunca önemli bir tılsım simgesi olarak kullanılmıştır. Yılan şeklinde dolanmış yüzükler, yılan figürlü bilezikler ve kolyeler altınla birleşerek takı dünyasında önemli bir yer kaplamışlardır. Yılanlı tılsımların, hastalıklara karşı çok kuvvetli bir tesiri olduğu bilinirdi. Yılanı ölümsüzlük sembolü olarak da gören toplumlar vardır. Bugün Tıp dünyası bile bilinen bu ölümsüzlük yakıştırmasından dolayı yılanı amblem olarak seçmiştir.

Kedi : Bir patisi havada, oturan ve adeta birini çağıran pozda bir kedi düşünün! İşte bu Japonya'nın en gözde uğuru olan Neko'dur. Sahibine şans getiren ve kötü talihi uzaklaştırır diye bilinen bu kedi tılsımına Japonlar Maneki Neko, yani Çağıran Kedi ismini takmışlardır. Bu kedinin kaldırdığı patisi eğer sol ise, bu, işyerine müşterileri ve bereketi çağırıyor demektir. Şayet sağ patisini kaldırıyor ise, bu da bulunduğu eve huzur ve refahı davet ediyor demektir. Bu çağıran kedilerin beyaz renkte olanları mutluluğu, sarı olanları ise zenginliği işaret eder. Kara kedi de sağlık, sıhhat çağrısında bulunur. Ev girişine ya da dükkan vitrinine konulan bu kedi, gününüzün neşe içinde geçmesini sağlayacaktır. İrili ufaklı bir çok boyutlarda bulunan bu kedi tılsımları, eskilerde tahtadan yapılırlarken, şimdilerde çiniden yapılıp, geleneksel renklere boyanmaktadır.

Mercan (Kırmızı) : Yüzyıllardır tılsım yapımında kullanılan Kırmızı Mercan' ın , taşıyanı nazardan, cinlerden, büyü ve delilik gibi hastalıklardan koruduğuna inanılırdı. Hormon düzensizliği çeken kadınların ve doğumda zorluk çekmek istemeyenlerin üreme organları yanında bulundurduklarında kırmızı mercanın onlara yardım edeceğine inanılır. Ayrıca kırmızı mercanın bebekleri de koruduğuna inanılır. Hatta bebeklerde diş çıkmasına bile yardımcı olduğu rivayetler arasındadır. Kırmızı mercanın en etkili olduğu kullanım şekli, doğal halidir. Süsü eşyası kullanımında da kırmızı mercandan kolye, küpe ve yüzük yapılır.

Bokböceği : Kadim Mısır'ın bu kutsal böceği. Günümüz dünyasının bile en geçerli tılsımlarından biridir. Mısırlılar onun yaratılış, erkekliğin tartışılmaz gücü, üreme, bilgelik, reankarnasyon, ölümsüzlük ve yenilenmeyle özdeşleştirirler. Bokböceği tılsımı hemen hemen dört bin yıllık bir faal yaşam süresi gösteren ve dünyadaki tılsımların içinde en uzun bir geçmişe sahip olanıdır. Bugün bokböceği simgeli yüzük, küpe ve broşlar hala hazır kullanılmaktadır. Mısır'da hala bokböceği tılsımları uğur olarak satılmaktadır.

Kısa Kısa Diğer Hayvan Tılsımları
Ayı : Kadınlarda ağrısız, sancısız doğumun gerçekleşmesine yardımcı olur.
Geyik : Cinsellik sembolü olarak kabul edilir, kısırlığa iyi geldiği söylenir.
Kaplumbağa : Ani gelebilecek ölümlere, cehaletten, acele kararlardan ve zaaflardan korunmak için kullanılır. Efsanelerde ise, ebedi yaşam sembolü , gücün ve aklın simgesidir.
Kırlangıç : Şans ve mutluluk getirdiğine inanılır.
Yumurta : Doğurganlık sembolü olarak bilinir. Renkli taş yumurtalar evlerde sıkça bulunur.
Koç : Doğurganlık ve güç sembolü olarak kullanılır.
Keçi : Kısırlığa ve cinsel iktidarsızlığa karşı kullanılır.
Kuzu : Takana koruma yapar ve kısırlığı önleyerek huzur sağlar. Bir zamanlar o da balık gibi Hıristiyanlığın sembolü olarak kabul edilmiştir.
Yunus : Denizciler arsında pek yaygındır. Deniz kazaları ve denizden gelecek tehlikelere karşı denizcileri koruduğuna inanılır.
Akrep : Kötülüklerden ve düşmanlardan koruduğuna inanılır.
Çekirge : Bilhassa çiftçilikle uğraşanlar için bol ürün ve bol kazanç demektir.
Güvercin : Kutsallığın ve barışın sembolüdür, aynı zamanda yangın yıldırım ve sevgisizliğe karşı da kullanılır.
Aslan : Sağlıklı bir yaşam, bol para, başarı, güç ve cesaretin sembolüdür.
Arı : Doğurganlık,mutluluk, refah ve aklı temsil eder.
Boğa : Cinsel iktidarsızlığa karşı kullanılır. Sevişmeden önce yatağın altına konulduğu bilinir.
Tüy : İş yaşamında refah ve bol kazanç getirdiğine inanılır.

murat_kafkas
05-14-2009, 10:02 PM
tılsım denilen şey kafada tahtası noksan olan kardeşlerimizin büsbütün hayal gücüdür.korktuğu zaman hayalinde olmayan varlıkları canlandırır korku sayesinde vucudun salgıladığı adranalin göze atki ederek hayalindeki varlığı canlıymış gibi görmesini sağlar.

DAYI
05-15-2009, 12:32 AM
ACABA BU KADAR BASİTMİ. BENDE PEK İLERİ DÜZEYDE TAKILMAM BU KONUYA AMA BU KADARDA BASİT OLDUĞUNU sanmıyorum DAYI

meçhul
05-24-2009, 10:59 PM
hıristiyan ve yahidilerde ilk kitabları hak idi.daha sonradan insan eliyle bozuldu bozulmadan önceki ifadaker ve yazıları kullanark büyü yapabileceklerini hesaba koymak gerek!!!!tılsım ve büyü kuran da en büyük günahlardan sayıldığına göre inanmanın yerinde olacağına inanıyorum.saygılarımla

bahadır4
05-25-2009, 04:32 PM
tılsım denilen şey kafada tahtası noksan olan kardeşlerimizin büsbütün hayal gücüdür.korktuğu zaman hayalinde olmayan varlıkları canlandırır korku sayesinde vucudun salgıladığı adranalin göze atki ederek hayalindeki varlığı canlıymış gibi görmesini sağlar.

s a kazıya giderken bizim aklımızda onlar yokki. neden dağda onlarca kedi etrfını cevirsin neden bulduğun koca mahzen kaybolsun tabi daha neler neler.kimse onları hayal ederek kazıya gitmez. RAPBİM nasip ettiyse hic bir şey olmaz geceleyin uzak durun.saygılarımla.

Mağaracı16
05-25-2009, 05:30 PM
tılsım denilen şey kafada tahtası noksan olan kardeşlerimizin büsbütün hayal gücüdür.korktuğu zaman hayalinde olmayan varlıkları canlandırır korku sayesinde vucudun salgıladığı adranalin göze atki ederek hayalindeki varlığı canlıymış gibi görmesini sağlar.

Tılsımın bir diğer adı büyüdür.ve MEÇHUL arkadaşımızın da belirttiği gibi büyücülük kuranı kerim de en büyük günahlardan şirk e (ALLAH' la kendini bir tutmak) olduğu belirtilir.

Bakara süresi 102. ayet

Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı... İnsanlar Harut ve Marut adlı meleklerden erkekle eşinin arasını açacakları şeyleri öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah`ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu satın alanın ahirette hiçbir nasibi olmayacağını açıkça bilmişlerdir. Öz benliklerini sattıkları şey ne kötüdür! Bir bilebilselerdi." der.

Felak suresi 1-5 ayetleri

Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."


Kuranı kerim de böyle 40'a yakın ayet olduğu bilinir.Onun için murat kafkas arkadaşım söyleminiz bence hem kaba, hemde biraz ALLAH'ı inkara yakın bir söylem olmuş.Bu konuda kuranı kerim'i incelemenizi öneririm.

meçhul
05-25-2009, 06:44 PM
murat kafkas sen inanç ile sınama yapma !!!!inanmıyorsan bu senin inancın !!!sizin inancınız sizin;bizim inancımız bizim!!!ama bu durumu inanan insanlara hakaret ,kaba,irdeleyici söylemeniz kendi ahlak ve terbiyenizdendir!!!kötü söz sahibinindir.deyip sizi bu konuda daha dikkatli ve seviyeli olmanız konusunda uyarmak bir müslümanın görevidir!!!

anavarza
09-03-2009, 05:19 PM
büyü ve tılsım vardır,cinlerin gömülere sahiplendiği bilinir

solmaz
09-05-2009, 08:00 PM
(büyü ve tılsım vardır,cinlerin gömülere sahiplendiği bilinir)

Güzel kardeşim insan inancına saygı dumak gerekir, ama insanin inandıgı çin peri gibi hurefalar olunca çagımızda artık bu inançlar inanç olmaktan çıkmış artık toplumun agırlıklı bakış açısı mizah olarak algılamaktadır.Cin peri muska benzeri insan inancını ticarete döküp para kazananların artık toplum içinde algılanması ve dışlanması günümüzde gecerliligini koruyor.

Özellikle define konusunda siz bir yere bir şey koyduysanız vardır koymadıysanız yoktur bunuda siz ve allah bilir görür bu kadar basit ve nettir hal böyle oluncada defineyi cinler periler koruyor yok okumayla üflemeyle muska yazmayına define bulunacaksa okuyup üfleyip muska yazan cın çıkaran o defineyi gider çıkarır böyle hürefalarla ugrasıp bozuk parayla zaman gecirmez. Bu konuda bu konuyu irdelemek gerekiyor. umarım tüm arkadaşlar bu konuyu ildeler ortak bir noktada buluşuruz.

hira_pc
09-06-2009, 12:50 AM
a.s. solmaz arkadasım bu söylentiler abartılmadıgı taktirde dogrudur he bunu işin ehli kişilere sormadıkca insanın devamlı kafası karısır biri bişey der diğeri daha baska birsey söyler şimdi bu konuda belirli ayetler vardır insanın yaradılmısların en mükemmeli olmasındaki olaylarda aslında bir nebzede buralara dayanır bu ayetlere ALLAHIn tecellisi olur...
şimdi gecmişten bu güne bir arastırma yaparsan tılsım olayını anlarsın firavunlardan basla istersen tılsım olayıda nasıl yapılır cinler kullanılarak yapılır demek oluyorki böyle bir durum vardır ...
peki bu işte ilerlemiş bir din adamı geneldede eskiden köyler bosaltılırken din adamlarının yönlendirmeeriyle olurmus vede (kurandan önceki kitaplarda tılsım nasıl yapılır acık acık veriliyordu ama kuranda şifrelenmiş durumdadır bunu anlamak icinde ilme sahip olmak gerekir)peki saklananı bu adam tılsımlamazmı tılsımlar cünkü bu ilme sahipse yapar vede yapmıslar yapılmıs durumdur ...
tılsım yapılmamıs alanlar zarfında sahiplenme olur tabi bunun etkisi bir tılsım kadar etkili değildir ...
örnek kaya mezarları bunlarda tılsım söz konusu değildir takibende ülkemizde encok acılan kaya mezarlarıdır...
mezarlar olayında zaten din adamlarının mezarları dısında kolaylan tılsıma rastlanmaz o yüzden her yörede acılmıs bircok mezar görmek mümkündür ....

sana sorarım cinler kurandada gectiği üzere var olan varlıklardır işin aslını söyle düşündüğünde görülmezler ve insandan güclülerdir peki bizim neyimiz onlardan üstün bunu bana acıkla bizim üstün olan yanımız onlara hükmede bilmemiz buda nasıl olur güzelce calısmayla ilimle arkadasım bu konuda benimde bir ilmim yok ama arastırdıgım kadarıyla bunun böyle oldugunu biliyorum ve bu yazdıklarımın hepsinin dogru olduguna inanıyorum ...

hira_pc
09-06-2009, 12:57 AM
tılsım denilen şey kafada tahtası noksan olan kardeşlerimizin büsbütün hayal gücüdür.korktuğu zaman hayalinde olmayan varlıkları canlandırır korku sayesinde vucudun salgıladığı adranalin göze atki ederek hayalindeki varlığı canlıymış gibi görmesini sağlar.
murat_kafkas arakadasım şimdi hayal felan demişsin tamam hayalde canlandırma olur...
ama tılsım denilen olay farklıdır buna inanmayan bir kişi bence hiç bir dine mensup olmayan biridir lütfen yazdıklarım yanlıs anlasılmasınki bütün kitaplarda belirtilmiş bir olaydan bahsediyoruz burada birde peygamber efendimiz s.a.v. efendimiz belirtmiştir ey müslümanlar sihir tılsım büyü olayı vardır sakın olaki siz onları yapanlardan olmayın diye sorarım sana bu sözler yalanmıdır... veya kitaplarda belirtilenler yalanmıdır veya firavun ve musa a.s. mın yasadıkları yalanmıdır???

DAYI
09-06-2009, 02:00 AM
Güzel kardeşim insan inancına saygı dumak gerekir, ama insanin inandıgı çin peri gibi hurefalar olunca çagımızda artık bu inançlar inanç olmaktan çıkmış artık toplumun agırlıklı bakış açısı mizah olarak algılamaktadır.Cin peri muska benzeri insan inancını ticarete döküp para kazananların artık toplum içinde algılanması ve dışlanması günümüzde gecerliligini koruyor.

Özellikle define konusunda siz bir yere bir şey koyduysanız vardır koymadıysanız yoktur bunuda siz ve allah bilir görür bu kadar basit ve nettir hal böyle oluncada defineyi cinler periler koruyor yok okumayla üflemeyle muska yazmayına define bulunacaksa okuyup üfleyip muska yazan cın çıkaran o defineyi gider çıkarır böyle hürefalarla ugrasıp bozuk parayla zaman gecirmez. Bu konuda bu konuyu irdelemek gerekiyor. umarım tüm arkadaşlar bu konuyu ildeler ortak bir noktada buluşuruz.

selamün aleyküm solmaz usta birinci parağrafta dediklerine aynen katılıyorum ve aynen senin gibi bende üfürükçü hocalara karşıyım ama gelelim ikinci parağrafa bu söylediklerinin tamamı kuranı kerimde var ve dahası hz. MUHAMMED gelene kadar 124 bin peygamber gelmiş kurana göre ve bu güne kadarda 124 milyon evliya gelmiş yani büyük din alimi dediğimiz kişiler ve hepside cinler vardır ve onlarda bizler gibi allahın yarattığı varlıklardır demişler hatta hz. SÜLEYMAN a.selam onları çalıştırmış ve her dediğini yaptırmış.. durum böyle olunca ya bunlara inanacağız yada haşa sana inanıp bunları inkar edeceğiz. sen olsan hangisini yapardın . kusura bakma biz bilimsel çalışalım diyoruz ama var olanıda inkar edelim demiyoruz bu güne kadar hiç bir semavi kitap ve allahın peygamberi onlar yoktur dememiş yani şimdi murat KAFKASLA SOLMAZ USTA YOK DEYİNCEMİ YOK OLACAKLAR . murat kafkasa cevap bile vermeğe gerek yok başkasına saygısı olmayana bizde saygı duymayız ona göre bizler kafadan zaten noksanız hepimizin birer tahtası noksan değilmi murat usta ... gerçekten teessüf ederim . ben seni akıllı ve saygılı olarak biliyordum yanılttın bizleri kötü söz sahibinindir diyelim ne yapalım fazlası bize yakışmaz DAYI

SEYRANİ
09-06-2009, 02:58 PM
şimdi arkadaşlar yanlış anladıgınız kanaatindeyim muratı inançsız gibi görmeyin tılsım denilen olayın çogunu halüsülasyon oldugundan dem vurmuş murat da konuşma tabiri ile biraz kaba konuşur

bahadır4
09-06-2009, 10:20 PM
s a netice değişmez. kaba konuşanada evvallah diyemeyiz kötü söz sahibinindir.

solmaz
09-08-2009, 08:27 PM
Güzel kardeşim insan inancına saygı dumak gerekir,

İnsan inancına saygı duymak gerekir diye başlayıp irdeledigim konuyu sadece define içinde algılayıp burada konunun define oldugunu bildigim için defineciler ve define içinde yorumladım. Define dışında algılamak yorumlak insan inancına saygısızlıktır. Hangi inança olursa olsun insan inancına saygı duymak gerekir.Tarihin akışında farklı inançlar yaşayan insanlar oluşturdukları toplumlarda yaşadıkları medeniyetlerde tapınaklar başta olmak her yere dokunulsada inanç yerlerine dokunmamışlardır.

İnaçlar farklı olsada insan oglunun ortak özelligi inançlarıdır.Bir yandan inandıgı şeye aşırı sevgi duyması diger yandan inanıp sevgi duydugu şeyden korkması insan oglunu ortak özelligidir.Burası define sitesi konuyu lütfen kişisel inançların dışında tutup sadece definecilik üzerinde algılamamız gerekiyor. Bunun dışında inançlar üzerinde yorum yapamak haddime düşmez. Saygılar.

DAYI
09-09-2009, 12:51 AM
selamünaleyküm dostlar kusura bakmayın solmaz ustanın dediklerinden ben bişey anlamış değilim hadi muratın konuşma tarzı diyosunuz ustam güzel kardeşim biz kimsenin inancına saygısızlık etmiş değiliz durup dururken cinlere yok demek büyüye yok demek bizim işimiz değil sizler söylediniz bunu böyle şeylere inanmanın safsata olduğunu aklı başında olan insanların böyle şeylere inanmaması gerektiğini sizler söyleyerek bu kadar kişinin inancına saygısızlık eden sizlersiniz. bugüne kadar gelen bütün dinler cinlerin varlığını kabul eder sadece burda sizler safsata olduğunu söylüyorsunuz ve bütün dinlere hakaret ediyorsunuz ondan sonrada herkesin inancına saygı duymak gerekir kimsenin inancı yorum yapmak haddime düşmez deyip sıyrılmak pek doğru olmasa gerek saygılar DAYI

solmaz
09-10-2009, 12:15 AM
Dostlar burası definecilik üzerine bilgi paylaşım sitesi definecilik dışında kişilerin inançları ile defineciligi bir birine katmaya gerek yoktur. Kişisel inançlarımızla definecilik olayını birbirinden ayırıp burada sadece define olayı içimde bunların yeri varmı yokmu onu irdeleyip dogru olanda buluşalım. saygılar.

ahmed
09-10-2009, 01:45 AM
NAS suresinin nüzul sebebi

"Rasulullah (s.a.v.)'a hizmet eden yahudi bir çocuk vardı. Yahudiler ona yaklaştılar ve ondan Rasulullah'ın baş tarağını ve tarağın dişlerinden bir miktar alıncaya kadar ayrılmadılar. O da onlan aldı ve onlara verdi. Onlar da Rasulullah (s.a.v.)'a sihir yaptılar.
Yahudi Lebib b. el-A'sam bu işi üzerine aldı. Sonra adına "Zervan" denilen Benî Zurayk Kuyusu'nda o sihri gizledi.
Bu sebeple Rasulullah (s.a.v.) hastalandı. Başının saçları yayıldı ve saçıldı. Bu, altı ay devam etti. Görülüyordu ki kadınlar O'na gidiyorlar, fakat O kadınlara gitmiyordu. Rasulullah (s.a.v.) erimeye başladı. Başma geleni de bilmiyordu.
Birgün uyurken ansızın O'na iki melek geldi. Birisi baş tarafına, diğeri de ayak tarafına oturdu. Baş tarafına oturan dedi ki:
"Bu adama ne oluyor?" Diğeri de:
"Tubbe yapıldı" dedi. Öbürü:
"Tubbe nedir?" diye sordu. Diğeri de:
"Sihirdir" dedi. Öbürü:
"O'na kim sihir yapmış?" dedi. Diğeri:
"Yahudi Lebib b. el-A'sam" diye cevap verdi. Sordu ki:
"Ne ile sihir yapmış?" O da:
"Saç tarağryla" dedi.
"O nerededir?" diye sordu. Diğeri:
"Zirvan Kuyusu'nda taşın altında hurma çiçeğinin kabuğuna sarılı.
Rasulullah (s.a.v.) uyandı ve buyurdu ki:
"Ey Aişe anladın mı? Allah Teala bana hastalığımı haber verdi." Sonra Ali, Zübeyr ve Ammar b. Yasir'i gönderdi. Bu kuyunun suyunu boşalttılar. Sanki su, bekletilmiş üzüm gibiydi. Sonra taşı kaldırdılar ve hurma çiçeğinin kabuğunu çıkardılar. Bir de baktılar ki, Rasulullah (s.a.v.)'ın tarağı ile tarağının diş*leri ve bir de o cuffede kendisinde on bir düğüm bulunan bağlanmış ve iğne ile birbirine geçirilip batırılmış bir ip var.
Bunun üzerine Allah Teala Muavizeteyn Sûreleri'ni indirdi. Rasulullah (s.a.v.) herbir âyeti okudukça bir düğüm çözüldü. Rasulullah (s.a.v.) rahatladı. Son düğümler de çözülünce Rasulullah (s.a.v.) sanki bağlandığı bir ip etrafından çözülmüş gibi rahatladı. Cebrail (a.s.) şöyle demeye başladı:
"Seni Allah'ın adıyla tedavi ediyorum. Sana eziyet veren her şeyden, hased edenden, nazar edenden, Allah sana şifa versin."
Bunun üzerine dediler ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, habisin başını yaralım mı? Onu öldürelim mi?" Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Allah bana şifa verdi. İnsanlara şer dağıt*mayı hoş görmem." Bu davranış da Rasulullah (s.a.v.)'ın hilmindendir. (yumuşaklığındandır.)

TILSIM Definecilikte kemikleşen bu safsatayı bırakıp, aklımızı beynimizi kullanmamız, çalışmalarımızı bilisel gerçekler üzerine inşa etmemiz gerekir. Müslüman biri putperest gibi davranış sergilememelidir. Çalışmalı, her geçen gün çalışmalarını modernize etmeyi asli bir görev gibi kabul edip ve bu şekilde davranmalıdır. Definecilik ile Arkeoloji arasında amaç ve hedef bakımında fazla bir farklılık yoktur, modern bir defineci gidip aklın mantığın kabul etmediği bir takım safsatalarla uğraşmayacak, Arkeoloji biliminin ana temellerini, kural ve metotlarını kullanarak çalışmaya başlayacak ve aynı şekilde çalışmasını bitirecektir. Aksi halde, zaman, mali, iş gücü kaybı yanında tarihi belge niteliğindeki bir çok dokümanı tahrip etmenin ötesine geçmeyecektir.
Bu güne kadar İslam Dini bu tür bir inancı şiddetle ret etmiş, bu tür inanmaları 10 büyük günah arasında ifade etmiştir. Yine gelişen bilimsel veriler içerisinde kabul görmeyen, yine bilim dünyasında gerçekle, ciddiyetle alakası olmadığından şiddetle ret edilen konulardandır.

Anadolu kadınlarının (Nazar boncuğu) başlarına taktıkları metal süs eşyasına da tılsım denir. Baş süslemelerinde kullanılan tılsımın, kişiyi, nazar, iftira ve kötü ruhlardan koruduğuna inanılır (İbn Haldun, Mukaddime, çev. Z.K. Ugan Ankara, 1957, 111, 2 vd.). Tılsım gümüş, altın vb. değerli metallerden yapıldığı gibi, bunların taklitlerinden, mücevherlerden, deniz kabuklarından da olabilir. Tılsımın “Manî” inancıyla da ilişkisi bulunmaktadır. Anadolu folklorunda tılsım genellikle büyünün etkisini sağlayan araçları ifade eder. Define vb. gizli şeyleri bulmak, kapalı yerleri açmak için ehlinin bildiği sözlere veya vasıtalara da tılsım denir (Meydan Larousse, XIX, 11508). Bir başka inanış; bulaşıcı hastalıkların tesirini önlemek ve insanlarla hayvanların kötülüklerinden korkmamak için de tılsım yapılır (M.Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri Sözlüğü, 111, 494).

Tılsım, insanları koruduğuna veya uğur getirdiğine inanılan tabiat veya insan eseri olan nesnelerin tamamını içine alır. Tılsımları insanlar bizzat kendileri üzerlerinde taşıyabilecekleri gibi, tesirli olması istenen arazi, dam çatısı, vb. yerlerde de saklayabilirler. İnsan yapısı tılsımlar, daha çok hayvan veya eşyaların küçük modelleriyle, üzerinde dinî yazılar bulunan madalyonlar ve yazılı kâğıtlardan oluşur. Bazı metal ve muskaların tılsım için kullanıldığı da oldukça yaygın uygulamadır.

Batıl inanışa göre tılsımların etkili olabilmesi, tabiattaki bazı güçlerle ilişki kurulmasına ve uğurlu bir zamanda dinî törenle yapılmasına bağlıdır Buna örnek; Antik Yunan ve Roma tapınaklarını gösterebiliriz. Tılsımdan medet ummanın mazisi oldukça eskilere gitmektedir. Papirüslerin incelenmesi Eski Mısır’da 75 kadar tılsımın mevcut olduğunu ortaya çıkarmıştır. Eski Mısır’da “Doğan Güneş” tılsımının, ölümden sonra yeniden dirilmeyi sağladığına inanılmıştır. Yine eski Mısır’da ölüyle birlikte gömülen “Menat” tılsımının, ölüyü tanrısal koruma altına aldığına kesin gözüyle bakılmıştır.

Hristiyanlık dünyasında da tılsımın çeşitli şekilleriyle kullanıldığı bilinmektedir. Bu kullanım, din adamlarının asırlar süren mücadelelerine rağmen hâlâ tam olarak önlenebilmiş değildir. Hristiyan halkın birtakım bâtıl inançlarından da kaynaklanan tılsım inancı, sihir, büyük ve efsunla beslenmektedir.

Yahudilikte uygulanan tılsım çeşitleri Hristiyanlık’tan çok daha yaygındır. Bunun nedeni, geç dönem Kabalacılarının tılsıma büyük ilgi göstermeleridir. Bundan dolayı tılsım hazırlamak hahamların görevleri arasında yer almıştır. Nitekim, lohusaya zarar verdiğine inanılan Lilit’ten korumak için doğum odasına tılsımlı eşyalar asılması, yahudi toplumlarında hâlâ yaygın bir gelenek olarak varlığını sürdürmektedir (Ana Britannica, XX, 619).

Bazı değişik şekiller göstermekle beraber tılsım hemen her toplumda vardır. Eski Bâbil, Asur ve Persler’de tılsım bir teknik olarak uygulanmıştır. İslâm dışındaki bütün bâtıl ve muharref dinlerin tören ve âyinlerinde her zaman tılsımdan izler bulmak mümkündür. Birçok tarihçi ve sosyolog tılsımı, bâtıl ve muharref dinlerin bir parçası gibi ele almıştır. Tılsımla ilgili yazılı tarih öncesi bilgiler noksan olmakla beraber, Yunan ve Mısır papirüslerindeki bilgiler oldukça doyurucudur.

Türk toplumlarında tılsım ve tılsıma benzer uygulamaların mazisi İslâm öncesine kadar uzanır. İslâm’dan sonraki dönemlerde ise eski İran, Mezopotamya ve Mısır kültürlerinin tesiriyle tılsım az da olsa varlığını sürdürmüştür (Dinler Tarihi Ansiklopedisi, İstanbul, 1976, III, 606). Cahiliye dönemi Araplarında fal okları atmak, çeşitli anlamlara gelen taşlar dikmek, yıldızlara bakarak mana çıkarmak, birtakım kareler içinde harf veya rakamlar yazarak tılsım yapmak oldukça yaygın bir uygulama idi.

Anadolu’da tılsım ve tılsıma benzer uygulamalar, Hristiyanlık, eski putperest dinler ve komşu kültürlerin tesiriyle âdetâ kurumlaşmış, büyücülükle içiçe yürümüştür.

İslâm tılsım yapılmasını da, tılsıma inanılmasını da yasaklamış, medet umarak onu meslek edinmeyi şiddetle reddetmiştir. Ayrıca İslâm, tılsımın mucize ve keramete benzetilmemesine özen göstermiş, onu müşrik ve kâfirlere özgü bir faaliyet olarak değerlendirmiştir. İslâm’a göre tılsım, Allah’tan gelen bilgilere dayanmaz. Kur’an-ı Kerîm, tılsım ve ona benzer faaliyetleri bâtıl ve şeytan işi saymış (el-Âraf, 7/102), sâhir sözüyle de büyü ve tılsım yapanları kastetmiştir (el-Âraf, 7/109, 113; et-Tûr, 52/15; el-Hicr, 99/14-15). Hz. Muhammed’e gelen ilâhî vahye inanmayanlar ona sihirbaz, büyücü ve tılsımcı iftirasında bulunmuş ve sözlerini de sihir saymışlardır (el-Müddessir, 74/24).

Hz. Peygamber, yedi büyük günahtan birincisinin Allah’a şirk koşmak olduğunu açıklamış, ikincisi de “sihir ve tılsımla ilgilenmektir” buyurmuştur.

Kur’an-ı Kerîm ve Hadis-i Şerif’ler, Allah’ın iradesi dışında hiç bir kimsenin, hiç bir kimseye fayda veya zarar vermeyeceğini defalarca vurgulamış, tılsım yapan kişide olağanüstü bir güç bulunduğuna inanmayı kesinlikle reddetmiştir (el-Mâide, 5/90; Tâhâ, 20/69)

Yukarıdaki açıklamalarla birlikte tılsım olağan bir güç olmayıp, bir eşyayı korumak amacı ile yapılan koruyucu, saklama ve kamufle tabakası olarak kabul edersek olaya definecilik açısında bilimsel bir yaklaşım içinde olunur. Yani tuzak düzeneği, şaşırmaca yapılar, işaretler şifrelemeler gibi düşünmek aklın ve bilimsel bir gerçek olacaktır aksi halde bu inançla yaşamak sağlık, maddi ve manevi kayıplar içinde olacağımızı aklımızda çıkartmamak gerekir.

BANA GÖRE GERÇEKLERİ ANLATAN BU YAZIYI SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM .SAYGILARIMLA.

solmaz
09-10-2009, 09:43 PM
Aslında çok güzel bir başlık açılmıştı. konu defineciligi yakından ilgilendiriyordu. Bu konuyu sadece definecilik içinde irdelememiz gerekirken definecilik dışında kişisel inanclara yönlendirilmesi kişisel inançların defineciligin içinde algılanması konudan uzaklaştımızı gösteriyor. Bu nedenle definecilik bilgileri paylaşmamız gerekirken Dini bilgiler paylaşmaya konuyu yönlendirdik. Bu nedenle definecilik sitesinde bu durumu algılamayı kişisel görüş olarak dogru bulmuyorum.Size İyi günler. hoşca kalın.

ahmed
09-11-2009, 01:32 AM
yukardaki dini bilgileri verme nedenim büyü ve tılsımı bir birinden ayırmamız gerektigini düşündügüm içindir.

eski yabancı tarihi filimleri seyrederken dikkat edersek zaman zaman seni lanetliyorum diye tabirler kullanırlar .
antik dönemde de buna benzer ölünün defnedilmesi durumunda tılsım sembollerini mezarların yanlarına yaparak sözde tılsımlama yaparlardı.
halen günümüzde nazar boncugu ,at nalı ,şeb muska gibi şeylerin yapılması gibi.

tılsım olayı günümüzde kasıtlı çıkarılmış gerçekle ilgisi olmayan tamamen hayal ürünü bir şeydir .40,50 senedir bu işi yapanlar .yıllarını kazıya adamış arkeologlar neden tılsımla karşılaşmıyorlar diye düşünmek gerekmezmi.

bilmeyerek kimseyi üzdüm veya aynlış anlaşılmaya sebep oldumsa özür dilerim .saygılarımla.

hira_pc
09-11-2009, 07:23 PM
s.a. ahmed arkadasım verdiğin örnek cok güzel olmus ama definecilikte tılsım konusunda hem fikir değiliz :)örnek senelerini bu işe vermiş arkeologlar ne buluyorlarki tılsımla karsılassınlar bir yasam yeri yani höyük bulurlar ve senelerce orda kazı yaparlar ve zaten öyle yerlerde tılsım olmaz ... veya kacak kazılar sonucu bulunmus bir kilise görürler ve senelercede orda calısma yaparlar tılsım olan yerler ayrıdır her yerde tılsım olmaz her mezarda tılsım olmaz elbette bu tılsımların bir sonu var ilelebet sürmez birgün gelir onun hükmü biter ora üzerindeki...
müzeleri dolduran tarihi eserleri arkeologlar değil yarıdan fazlasını defineciler bulmustur...baska ne bulurlar he bulan yokmu var onlar sadece sayılı arkeologlar ve arkalarında dünya kadar ilim sahibi kişiyle calısan kişiler sen sadece gördüğün kadarına yorum getiriyorsun gerceklerin gizliliğini düşünmüyorsun neyse bu konuyu uzatmaya gerek yok herkez düşündüğü sekilde yaklaşsın definecilikte bu olaylara ... tabikide her görüşe her düşünceye saygımız var ...saygılar