Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09-10-2009, 01:45 AM   #18
ahmed
Üye
 
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 43
Tecrübe Puanı: 9017
ahmed has a reputation beyond reputeahmed has a reputation beyond reputeahmed has a reputation beyond reputeahmed has a reputation beyond reputeahmed has a reputation beyond reputeahmed has a reputation beyond reputeahmed has a reputation beyond reputeahmed has a reputation beyond reputeahmed has a reputation beyond reputeahmed has a reputation beyond reputeahmed has a reputation beyond repute
Standart

NAS suresinin nüzul sebebi

"Rasulullah (s.a.v.)'a hizmet eden yahudi bir çocuk vardı. Yahudiler ona yaklaştılar ve ondan Rasulullah'ın baş tarağını ve tarağın dişlerinden bir miktar alıncaya kadar ayrılmadılar. O da onlan aldı ve onlara verdi. Onlar da Rasulullah (s.a.v.)'a sihir yaptılar.
Yahudi Lebib b. el-A'sam bu işi üzerine aldı. Sonra adına "Zervan" denilen Benî Zurayk Kuyusu'nda o sihri gizledi.
Bu sebeple Rasulullah (s.a.v.) hastalandı. Başının saçları yayıldı ve saçıldı. Bu, altı ay devam etti. Görülüyordu ki kadınlar O'na gidiyorlar, fakat O kadınlara gitmiyordu. Rasulullah (s.a.v.) erimeye başladı. Başma geleni de bilmiyordu.
Birgün uyurken ansızın O'na iki melek geldi. Birisi baş tarafına, diğeri de ayak tarafına oturdu. Baş tarafına oturan dedi ki:
"Bu adama ne oluyor?" Diğeri de:
"Tubbe yapıldı" dedi. Öbürü:
"Tubbe nedir?" diye sordu. Diğeri de:
"Sihirdir" dedi. Öbürü:
"O'na kim sihir yapmış?" dedi. Diğeri:
"Yahudi Lebib b. el-A'sam" diye cevap verdi. Sordu ki:
"Ne ile sihir yapmış?" O da:
"Saç tarağryla" dedi.
"O nerededir?" diye sordu. Diğeri:
"Zirvan Kuyusu'nda taşın altında hurma çiçeğinin kabuğuna sarılı.
Rasulullah (s.a.v.) uyandı ve buyurdu ki:
"Ey Aişe anladın mı? Allah Teala bana hastalığımı haber verdi." Sonra Ali, Zübeyr ve Ammar b. Yasir'i gönderdi. Bu kuyunun suyunu boşalttılar. Sanki su, bekletilmiş üzüm gibiydi. Sonra taşı kaldırdılar ve hurma çiçeğinin kabuğunu çıkardılar. Bir de baktılar ki, Rasulullah (s.a.v.)'ın tarağı ile tarağının diş*leri ve bir de o cuffede kendisinde on bir düğüm bulunan bağlanmış ve iğne ile birbirine geçirilip batırılmış bir ip var.
Bunun üzerine Allah Teala Muavizeteyn Sûreleri'ni indirdi. Rasulullah (s.a.v.) herbir âyeti okudukça bir düğüm çözüldü. Rasulullah (s.a.v.) rahatladı. Son düğümler de çözülünce Rasulullah (s.a.v.) sanki bağlandığı bir ip etrafından çözülmüş gibi rahatladı. Cebrail (a.s.) şöyle demeye başladı:
"Seni Allah'ın adıyla tedavi ediyorum. Sana eziyet veren her şeyden, hased edenden, nazar edenden, Allah sana şifa versin."
Bunun üzerine dediler ki:
"Ey Allah'ın Rasulü, habisin başını yaralım mı? Onu öldürelim mi?" Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Allah bana şifa verdi. İnsanlara şer dağıt*mayı hoş görmem." Bu davranış da Rasulullah (s.a.v.)'ın hilmindendir. (yumuşaklığındandır.)

TILSIM Definecilikte kemikleşen bu safsatayı bırakıp, aklımızı beynimizi kullanmamız, çalışmalarımızı bilisel gerçekler üzerine inşa etmemiz gerekir. Müslüman biri putperest gibi davranış sergilememelidir. Çalışmalı, her geçen gün çalışmalarını modernize etmeyi asli bir görev gibi kabul edip ve bu şekilde davranmalıdır. Definecilik ile Arkeoloji arasında amaç ve hedef bakımında fazla bir farklılık yoktur, modern bir defineci gidip aklın mantığın kabul etmediği bir takım safsatalarla uğraşmayacak, Arkeoloji biliminin ana temellerini, kural ve metotlarını kullanarak çalışmaya başlayacak ve aynı şekilde çalışmasını bitirecektir. Aksi halde, zaman, mali, iş gücü kaybı yanında tarihi belge niteliğindeki bir çok dokümanı tahrip etmenin ötesine geçmeyecektir.
Bu güne kadar İslam Dini bu tür bir inancı şiddetle ret etmiş, bu tür inanmaları 10 büyük günah arasında ifade etmiştir. Yine gelişen bilimsel veriler içerisinde kabul görmeyen, yine bilim dünyasında gerçekle, ciddiyetle alakası olmadığından şiddetle ret edilen konulardandır.

Anadolu kadınlarının (Nazar boncuğu) başlarına taktıkları metal süs eşyasına da tılsım denir. Baş süslemelerinde kullanılan tılsımın, kişiyi, nazar, iftira ve kötü ruhlardan koruduğuna inanılır (İbn Haldun, Mukaddime, çev. Z.K. Ugan Ankara, 1957, 111, 2 vd.). Tılsım gümüş, altın vb. değerli metallerden yapıldığı gibi, bunların taklitlerinden, mücevherlerden, deniz kabuklarından da olabilir. Tılsımın “Manî” inancıyla da ilişkisi bulunmaktadır. Anadolu folklorunda tılsım genellikle büyünün etkisini sağlayan araçları ifade eder. Define vb. gizli şeyleri bulmak, kapalı yerleri açmak için ehlinin bildiği sözlere veya vasıtalara da tılsım denir (Meydan Larousse, XIX, 11508). Bir başka inanış; bulaşıcı hastalıkların tesirini önlemek ve insanlarla hayvanların kötülüklerinden korkmamak için de tılsım yapılır (M.Z. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri Sözlüğü, 111, 494).

Tılsım, insanları koruduğuna veya uğur getirdiğine inanılan tabiat veya insan eseri olan nesnelerin tamamını içine alır. Tılsımları insanlar bizzat kendileri üzerlerinde taşıyabilecekleri gibi, tesirli olması istenen arazi, dam çatısı, vb. yerlerde de saklayabilirler. İnsan yapısı tılsımlar, daha çok hayvan veya eşyaların küçük modelleriyle, üzerinde dinî yazılar bulunan madalyonlar ve yazılı kâğıtlardan oluşur. Bazı metal ve muskaların tılsım için kullanıldığı da oldukça yaygın uygulamadır.

Batıl inanışa göre tılsımların etkili olabilmesi, tabiattaki bazı güçlerle ilişki kurulmasına ve uğurlu bir zamanda dinî törenle yapılmasına bağlıdır Buna örnek; Antik Yunan ve Roma tapınaklarını gösterebiliriz. Tılsımdan medet ummanın mazisi oldukça eskilere gitmektedir. Papirüslerin incelenmesi Eski Mısır’da 75 kadar tılsımın mevcut olduğunu ortaya çıkarmıştır. Eski Mısır’da “Doğan Güneş” tılsımının, ölümden sonra yeniden dirilmeyi sağladığına inanılmıştır. Yine eski Mısır’da ölüyle birlikte gömülen “Menat” tılsımının, ölüyü tanrısal koruma altına aldığına kesin gözüyle bakılmıştır.

Hristiyanlık dünyasında da tılsımın çeşitli şekilleriyle kullanıldığı bilinmektedir. Bu kullanım, din adamlarının asırlar süren mücadelelerine rağmen hâlâ tam olarak önlenebilmiş değildir. Hristiyan halkın birtakım bâtıl inançlarından da kaynaklanan tılsım inancı, sihir, büyük ve efsunla beslenmektedir.

Yahudilikte uygulanan tılsım çeşitleri Hristiyanlık’tan çok daha yaygındır. Bunun nedeni, geç dönem Kabalacılarının tılsıma büyük ilgi göstermeleridir. Bundan dolayı tılsım hazırlamak hahamların görevleri arasında yer almıştır. Nitekim, lohusaya zarar verdiğine inanılan Lilit’ten korumak için doğum odasına tılsımlı eşyalar asılması, yahudi toplumlarında hâlâ yaygın bir gelenek olarak varlığını sürdürmektedir (Ana Britannica, XX, 619).

Bazı değişik şekiller göstermekle beraber tılsım hemen her toplumda vardır. Eski Bâbil, Asur ve Persler’de tılsım bir teknik olarak uygulanmıştır. İslâm dışındaki bütün bâtıl ve muharref dinlerin tören ve âyinlerinde her zaman tılsımdan izler bulmak mümkündür. Birçok tarihçi ve sosyolog tılsımı, bâtıl ve muharref dinlerin bir parçası gibi ele almıştır. Tılsımla ilgili yazılı tarih öncesi bilgiler noksan olmakla beraber, Yunan ve Mısır papirüslerindeki bilgiler oldukça doyurucudur.

Türk toplumlarında tılsım ve tılsıma benzer uygulamaların mazisi İslâm öncesine kadar uzanır. İslâm’dan sonraki dönemlerde ise eski İran, Mezopotamya ve Mısır kültürlerinin tesiriyle tılsım az da olsa varlığını sürdürmüştür (Dinler Tarihi Ansiklopedisi, İstanbul, 1976, III, 606). Cahiliye dönemi Araplarında fal okları atmak, çeşitli anlamlara gelen taşlar dikmek, yıldızlara bakarak mana çıkarmak, birtakım kareler içinde harf veya rakamlar yazarak tılsım yapmak oldukça yaygın bir uygulama idi.

Anadolu’da tılsım ve tılsıma benzer uygulamalar, Hristiyanlık, eski putperest dinler ve komşu kültürlerin tesiriyle âdetâ kurumlaşmış, büyücülükle içiçe yürümüştür.

İslâm tılsım yapılmasını da, tılsıma inanılmasını da yasaklamış, medet umarak onu meslek edinmeyi şiddetle reddetmiştir. Ayrıca İslâm, tılsımın mucize ve keramete benzetilmemesine özen göstermiş, onu müşrik ve kâfirlere özgü bir faaliyet olarak değerlendirmiştir. İslâm’a göre tılsım, Allah’tan gelen bilgilere dayanmaz. Kur’an-ı Kerîm, tılsım ve ona benzer faaliyetleri bâtıl ve şeytan işi saymış (el-Âraf, 7/102), sâhir sözüyle de büyü ve tılsım yapanları kastetmiştir (el-Âraf, 7/109, 113; et-Tûr, 52/15; el-Hicr, 99/14-15). Hz. Muhammed’e gelen ilâhî vahye inanmayanlar ona sihirbaz, büyücü ve tılsımcı iftirasında bulunmuş ve sözlerini de sihir saymışlardır (el-Müddessir, 74/24).

Hz. Peygamber, yedi büyük günahtan birincisinin Allah’a şirk koşmak olduğunu açıklamış, ikincisi de “sihir ve tılsımla ilgilenmektir” buyurmuştur.

Kur’an-ı Kerîm ve Hadis-i Şerif’ler, Allah’ın iradesi dışında hiç bir kimsenin, hiç bir kimseye fayda veya zarar vermeyeceğini defalarca vurgulamış, tılsım yapan kişide olağanüstü bir güç bulunduğuna inanmayı kesinlikle reddetmiştir (el-Mâide, 5/90; Tâhâ, 20/69)

Yukarıdaki açıklamalarla birlikte tılsım olağan bir güç olmayıp, bir eşyayı korumak amacı ile yapılan koruyucu, saklama ve kamufle tabakası olarak kabul edersek olaya definecilik açısında bilimsel bir yaklaşım içinde olunur. Yani tuzak düzeneği, şaşırmaca yapılar, işaretler şifrelemeler gibi düşünmek aklın ve bilimsel bir gerçek olacaktır aksi halde bu inançla yaşamak sağlık, maddi ve manevi kayıplar içinde olacağımızı aklımızda çıkartmamak gerekir.

BANA GÖRE GERÇEKLERİ ANLATAN BU YAZIYI SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM .SAYGILARIMLA.
ahmed isimli Üye şimdilik offline konumundadır