![]() |
#16 |
Profesyonel Defineci
![]() Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 242
Tecrübe Puanı: 52017 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]()
Osmanlıca Sözlük (S-Ş)
________________________________________ SÂ': 1040 dirhemlik hububat ölçeği. SABA: Gün doğuşundan esen hoş ve lâtif rüzgar. SABİ: 1. Henüz süt emen çocuk. 2. Büluğ çağına gelmemiş olan çocuk. 3. Üç yaşını doldurmayan erkek çocuk. SABİÎN (SÂBİE): Yıldıza tapanlar. SADAKA: Allah rızası için fakirlere verilen şey veya para. SÂDAT: Seyyidler, Hz. Peygamber'in soyundan gelenler. SADDETMEK: Bir şeyin gediğini kapamak, tıkamak, engel olmak. SÂDIK: Doğru, dürüst, sadakatli. SÂDIR: Sudur eden, çıkan, meydana gelen. SADR: Her şeyin öncesi ve başlangıcının en iyisi. Kalp, göğüs, ön.Başkan... Baş. Oturulacak yerlerin en iyisi. SAFA ile MERVE: Mekke-i Mükerreme'de iki tepenin adları. Sa'yin iki ucu. SAFÂ: Mekke'de bir tepe adı. Sa'yin başlangıç noktası. SAFHA: Aşama, değişen durum ve hallerden her biri. SAFÎR: Islık. SAFSATA: Yalan, uydurma, görünüşte doğru gerçekte yalan ve yanlış olan kıyas. SAGÎRE: Küçük günah. SAHİH: 1. Gerçek. 2. Sağ, sağlam. 3. Tam, eksiksiz. SÂHİR: Büyücü, büyü eden, sihirbaz. SAKALEYN: İnsanlar ve cinler. SAKAR: Cehennemin adlarından biri. SAKÎ: Kırağı, şebnem, çiğ. SÂKÎ: Sulayan, içecek su veren, kadeh sunan. SALÂH: İyilik, bir şeyin iyi ve istenen şekilde bulunması, dindarlık, barış. SALÂT: Namaz, belli vakitlerde yapılan ibadet, dua. SALÎB: Haç. SÂLİH AMEL: İyi, haklı, dini emirlere uygun ibadet ve iş. SÂLİK: Bir yola bağlı olan, bir yolu takip eden, bir tarikata girip hidayet yolunu takip eden, mürid. SAMED: Allah'ın adlarından biri, pek yüksek, daim. SANEM: Kâfirlerin önünde ibadet ettikleri heykel, put, put severlerin ilâhı, çok güzel kadın. SÂNİ': Sanatkârca yapan, yaratan, sanat eseri olarak meydana getiren. (Allah) SAR'A: İnsanın kendini kaybederek düşmesine sebep olan sinir hastalığı. SARAHAT: Açıklık. Açık anlatım. SARF-I NAZAR: Bir şeyden vazgeçme, cayma. SAVM: Oruç. SAVM'AA: Tepesi sivri yüksek bina. (Minarelere de verilen addır). İslâmiyetten önce hıristiyanların manastırlarına ve sabiaların zaviyelerine verilen ad. SA'Y: Çalışma, gayret sarf etme. Hac veya umrede Safa ile Merve arasında usulüne uygun olarak yedi defa gelip gitmek. SEBEB-İ NÜZUL: İndiriliş sebebi. SEBÎL: Açık ve büyük yol, büyük cadde, Allah rızası için su dağıtılan yer. SEBİLULLAH: Allah yolu, din. SECÂVEND: Kur'ân-ı Kerim'i doğru okumak için yapılan işaretler. SECDE: Namazda yüzünü yere koyma, yere kapanma. SECDEGÂH: Namaz kılınıp secde edilecek yer, ibadet yapılacak yer. SEDD: 1. Tıkamak, engel olmak. 2.Baraj. 3. Perde. Engel. 4.Rıhtım. 5. Set, tümsek. SEFER: Yolculuk, seyahat, gezi. Savaşa gitme. Savaş, muharebe. SEFÎH: Zevk ve eğlenceye düşkün, sefahata düşmüş, malını düşünmeden harcayan. SEHM: Ok, hisse, pay, nasib, kısım, hazine geliri, korku, dehşet. SEHV: Yanılma, hata, yanlış. SEKÎNE: Sükun ve imtinan, temkin. Kalp rahatlığı, kalp huzuru veren bir duanın adı. SEKİNET: Sükun ve imtinan. Temkin. Nefisteki telaşın kesilmesi ile hasıl olan kalp huzuru ve sükuneti. SEKİR (SEKR): Sarhoşluk. SEKT: Susma, bir anlık susma. SEKTE: Susmak, kesilme, ara verme, bozulma. SELBETMEK: 1. Red, inkâr etmek. 2. Kapmak, zorla almak. SELEEF-İ SALİHİN: Önceki salihler. İslâmın ilk devirlerinde yaşamış olan iyi müslümanlar. SELEF: 1. Eskiden olan, önce bulunmuş olan. 2. Yerine geçirilen. 3. Önde olmak, ileri geçmek. SELEM: Peşin para ödeyip, malı daha sonra almak üzere yapılan bir alış veriş akdi. SELÎM: Sağlam, kusursuz, refah ve selamet üzere bulunan. SEMA: 1. İşitme. 2. Mevlevî âyin dönüşü. SEMÂ: Gökyüzü, asuman, gök. SEMAVÎ KİTAPLAR: Gökle ilgili kitaplar, Kur'ân-ı Kerim, Tevrat, İncil, Zebur. SEMEN: Para, kıymet, değer, bedel. SEMÎ: İşiten, duyan. SER: Baş, tepe, uç, gaye, zirve, başkan, reis. SERAB: Çölde, sıcak ve ışığın tesiriyle ilerde veya ufukta su ve yeşillik var gibi görünme olayı. Şaşkın hale gelme. SERHAD (SERHAT): Sınırbaşı, iki devlet arasındaki sınır boyu. SERÎ: Çabuk, süratli. SERÎR: Taht. Üzerinde oturulacak yüksek yer. Tahta karyola. SERİYYE: Düşman üzerine gönderilen süvari müfrezesi. SERKEŞ: Baş kaldıran, inatçı, dikbaşlı, itaatsiz. SERTAÇ: Baş tacı olan, çok sevilen. SERVER: Önde giden, baş çeken, önder, başbuğ. SERVET: Zenginlik, maddî varlık. SEVAB: Hayır, hayırlı iş, Allah tarafından mükâfatlandırılacak doğruluk ve iyilik karşılığı. SEVAP: İyi bir davranışa karşı Allah tarafından verilen mükâfat. SEVKİTABİÎ: Hayvanlarda düşünmeyerek, tabiatın sevki ve zorlamasıyla yapılan hareket, içgüdü. SEYYARE: Güneş etrafında dolaşan gezegen. SEYYİDÜ'L-BEŞER: İnsanların efendisi, Hz. Muhammed. SIBYAN: Çocuklar, sabiler. SIDDIK: Çok samimi. Doğru, inançlı, sadakatli. SIDDIK-I ÂZAM: Ebu Bekir Sıddık. SIDK: 1. Doğruluk, gerçeklik, hakikat. 2. İyi niyet. SILA: 1. Ulaşma. 2. Yurdu, hısım akrabayı gidip görme. SILA-İ RAHİM: Akrabaları ziyaret. SILA-İ RAHİM: Gurbette bulunanın memleketine gelip akrabasına kavuşması. SIRAT: Yol, cadde. SIRAT-I MÜSTAKİM: En doğru yol, İslâmiyet, Hak yol. SİBAK: 1. Bir şeyin üst tarafı, geçmişi. 2. Bağ, bağlantı, sözün gelişi. SİDRETÜ'L-MÜNTEHA (SİDRE-İ MÜNTEHA): Peygamber'in ulaştığı en son makam. SİGA: Fiilin çekiminden meydana gelen çeşitli şekillerden her biri. SİHİRBÂZ: Büyücü, büyü yapan, gözbağcı, sahir. SİKA: İnanç, güven, itimat, emniyet, güvenilir inanılır kimse. SİKKE: Basılmış madeni para. SİLLE: El ayasıyla vurulan tokat. SİMA: Beniz, çehre. SİRET: 1. Bir kimsenin iç hâli, hareketi, ahlâkı. 2. İnsanın tutmuş olduğu manevî yol. SİRKAT: Hırsızlık. SİRR: Sır. SİYAK: 1. Sözün gelişi. 2. Tarz, üslup. SOFESTAİ: Septisizme mensup, şüpheci, inkârcı. SUAL: Soru, sorulan. Şey, isteme, istek. Dilencilik. SUDÛR: 1. Olma, meydana gelme. 2. Göğüsler, sadırlar. SUĞRÂ: Daha küçük, pek küçük. SÛ-İ EDEB: Kötü terbiye. SÛ-İ KASD: Kötü kasd, cinayet işlemek, adam öldürmeyi tasarlamak. SULB: Katı, taş gibi olan, sülâle, zürriyet, bel. SULH: 1. Barış. 2. Rahatlık. 3. Uyuşma. Uzlaşma. SÛR: Kale duvarı. Kıyamet günü İsrafil (a.s.)'in çalacağı boru. SÛRE: Kur'ân-ı Kerim'in 114 bölümünden her biri. SURÎ: Surete ait, görünüşe ait. gerçek dışı, ciddi ve samimi olmayan. SÜBHAN: Allah (c.c.). SÜCÛD: Secdeye varmak, secdeler. SÜFLÎ: Aşağıda bulunan, alçak, âdi, bayağı, kılıksız, kıyafetsiz. SÜFLİYYAT: Kötü işler, bayağı işler. SÜHÛLET: Kolaylık, kolaylık aracı, yavaşlık, nazik muamele, elverişli, kullanışlı, paraca kolaylık. SÜKÛN: Durgunluk, hareketsizlik. Durmak, kesilmek. SÜLÂLE: Soy, sop, bir kimsenin soyu. SÜLÂSÎ: Üçlü, üçe mensup. SÜLÛK: 1. Bir yola girme, bir sıraya dizilme. 2. Tasavvuf yoluna girme. SÜLÜS: Üçte bir, üç parçadan biri. Bir yazı çeşidi. SÜLÜSÂN: Üçte iki, üçte iki kısım. SÜREYYA: Ülker yıldızı. SÜRÛR: 1. Sevinç, neşeli olmak. 2. Tahtlar, yatacak yerler. SÜTRE: Perde, örtü. Namaz kılarken ön tarafa konulan engel. ŞAİBE: 1. Leke, kir, pislik, süprüntü. 2. Eksiklik, noksanlık, hata. ŞAKÎ: 1. Haydut, yol kesen. 2. Her türlü günahı işleyecek bahtsız, haylaz, habis. ŞÂKÎ: Şikayetçi, şikâyet eden. ŞAKİK: 1. İkiye bölünmüş bir şeyin yarısı. 2. Ana baba bir erkek kardeş. ŞAKİKA: 1. Ana baba bir kız kardeş. 2. Yarım başağrısı. ŞÂMİL: Kaplayan, çevreleyen, içine alan, genel. ŞA'ŞAA: 1. Parlaklık, parlama. 2. Gösteriş, dış süs, yaldız. ŞAZ: Kural dışı, kurala uymayan, genel düzenden ayrılmış olan. ŞEBEKE: Ağ, kafes, örgüt. ŞECERE: 1. Tek ağaç, kütük. 2. Bir soyun bütün fertlerini gösterir cetvel, soy kütüğü. ŞEFAAT: 1. Bağışlanmasını dileme, birine arka olma. 2. Peygamberlerin ve velilerin kıyamette günah-kâr müminlerin bağışlanması için Allah katında dilekte bulunmaları. ŞEFEVÎ: Dudağa ait, dudakla ilgili. ŞEFFAF: Saydam, bakıldığı zaman arkasındaki cisim görülen. ŞEFİ': 1. Şefaat eden. 2. Satılacak bir mal için satın almada üstünlük hakkı olan. ŞEHADET: 1. Şahitlik, tanıklık. 2. Bir şeyin gerçekliğine inanma. 3. Din uğrunda şehit olma. ŞEHİD: Din uğrunda savaşarak ölen müslüman. ŞEHR: Ay. 30 günlük süre. ŞEHRÜ'L-HARAM: Kan dökmek ve savaş yapmak haram olan ay: Muharrem, Recep, Şaban, Ramazan ayları. ŞEHVET: 1. Bir şeyi sevip çok isteme, arzulama. 2. Nefis. 3. Cinsî arzu. ŞEKK: Şüphe kuşku, sanı, zan. ŞEKKETMEK: Kuşkulanmak, şüphelenmek. ŞEKL: 1. Şekil, biçim, benzer, taslak. 2. Tür, çeşit. 3. Beniz, çehre. ŞEMS: Güneş. ŞENİ': Kötü, fena, utanılacak ayıp. ŞERAYİN: Atardamarlar. ŞERH: Açıklama ve tefsir, bir kitabı bütün ayrıntılarıyla anlatma. ŞERH: Açma, yayma, açıklama, açık açık anlatma. ŞERİK: Ortak, arkadaş. ŞERR: 1. Kötülük. 2. Kavga gürültü, 3. Dinin yasak kıldığı iş. ŞEVKET: Haşmet, ululuk. ŞIKK: 1. İkiye bölünmüş bir şeyin bir parçası. 2. Bir işin iki yönünden her biri. ŞİA: 1. Taraflılar, yardımcılar. 2. Hazreti Ali taraflıları, aleviler, şiiler. ŞİRK: Allah'a ortak koşma. ŞUA: Güneşten veya bir ışık kaynağından uzanan ışık telleri, ışın. ŞUARA: Şairler, ozanlar. ŞURA: Müzakere, konuşma yeri, meclis, divan. ŞÜHUDÎ: Görünmeye dair, görünebilir olanla ilgili.
__________________
HAYATTA EN DEĞERLİ HAZİNE SEVGİDIR.. |
![]() |
![]() |
Etiketler |
Yok |
Seçenekler | |
Stil | Konuyu değerlendir |
|
|