Go Back   DefineBurada.CoM > DEFİNECİYE GEREKLİ OLAN BİLGİLER > Antik Şehirler
alan tarama | dedektör | toprak altı görüntüleme sistemleri

Cevapla
 
Seçenekler Thema bewerten Stil
Alt 07-14-2008, 08:51 PM   #1
hira_pc
Administrators
 
hira_pc - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 1.482
Tecrübe Puanı: 10
hira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond reputehira_pc has a reputation beyond repute
Standart Afrodisias Antik Kenti



Kent adını, aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite’ den almıştır. Aphrodisias ismi ilk olarak M.Ö. 2.yy’ da kullanılmaya başlanmıştır. Kent daha önce başka adlarla anılıyordu. Kullanılan isimler sırasıyla ;

Lelegonpolis , Megapolis , Ninoi , Aphrodisias , Kayra , Geyre

Yerleşim geç neolitik çağa kadar uzanmaktadır. Akropolde ve pekmeztepede yapılan kazılar neticesinde, iki köyün varlığı kanıtlanmıştır. M.Ö. 2yy’ da Roma egemenliğinin güçlenmesiyle, kent kutsal yöre olarak önem kazanmış ve Aphrodisias ismini almıştır.
Kazılarda ortaya çıkarılan tiyatronun sahne yapısının duvarlarındaki yazılarda, Caesar’ ın, Aphroditeye hediye ettiği altın bir Eros heykelinden söz edilmektedir. Dolayısıyla Caesar kente gelmiş, tanrıçaya sadakatini sunmuş olabilir.

İ.Ö. 44 yılında Caesar’ ın öldürülmesinden sonra katillerin yandaşlarından olan Labienus ce adamları kenti ele geçirip talan etmişlerdir. Octavianus ve Antonius’ a sadakatinden ötürü M.Ö. 39 yılında triumvirlik kararıyla bazı ayrıcalıklar tanınmıştır. Bu ayrıcalıklar, vergi muafiyeti, tapınağa sığınma hakkı ve özerkliktir. M.Ö. 27′ de Oktavianusun tahta çıkışından sonra da sıcak ilişkiler devam etti. M.S. 1.yy’ dada ilişkiler devam etti. Julius Cladius soyunun imparatorları kente büyük ilgi duyuyorlardı. M.S. 22 yılında Tiberius daha önce senatonun tanıdığı ayrıcalıkları yeniden onaylamıştır. 3. yy’ ın sonuna kadar bu ilgi devam eder.
1. ve 3. yy arası buradaki heykeltıraşlık okulunun ünü her yere yayılmış ve çok uzaklardan bile Aphrodisias’ ın ziyaretçi almasını sağlamıştır. Salbakos’ dan (Babadağ) çıkartılan mermerler, burada işlenip birçok yerden gelen siparişleri karşılamaya çalışıyordu. Heykellerinin yanı sıra bilim ve sanat alanında da eserler ortaya koymuştur.

Xenokrates : Bilim ve sanat alanında,
Xhariton : Aphrodisias Antik Kenti Roman,
Alexander : Aristo’ nun eserlerini yorumlar ve dersler verir.

3. yy da birçok eyaletin başkentliğini yaptı. Roma’ nın bölünmesiyle kentin kaderi önce Doğu Roma, daha sonrada Bizans’ ın eline kaldı.
4. yy da Hıristiyanlığın yayılması burada bir piskoposluk merkezinin kurulmasını sağlamış fakat kökleri çok eskilere dayanan pagan kültürünü yok edememiştir. İlk iki Hıristiyan azizi burada öldürülmüştür ama her şeye rağmen paganizm etkisini sürdürmüştür.
Bu yeni akımın paganizmin kalıntılarını silmeyi amaçladığı bir gerçekti. Bu nedenle Aphrodisias ve Aphrodisiaslı sözcükleri yazıtlardan sistemli bir şekilde silindi. Hatta 7. yy süresince kente “Stravpoli” (Haç Kenti) adı verildi. Fakat Aphrodisias adı tamamen yok olmadı. Bizans döneminde Kayra adı kullanıldı. Günümüzde de Geyre adının Kayra dan geldiğini düşünmekteyiz.
Jeolojik olarak bir fay hattı üzerinde bulunan Aphrodisias, tarihi boyunca depremlerle uğraşmak zorunda kalmıştır. Günümüzde bu depremlerin izlerini, restorasyon yapılan yapılarda görebiliriz. 350 ve 360′ lı yıllarda tıpkı komşu kent Efes gibi ciddi depremlerle uğramış ve su kanalları çok büyük hasar görmüştür. Onarımlar yapılmaya çalışıldıysa da 610-641 yılında meydana gelen depremler, sorunları daha da ciddileştirmiştir. Aphrodisias 7. yy a kadar önemini korumayı başardı. Fakat doğudan gelen istilalar, dinsel çekişmeler, siyasal ve iktisadi baskılar ve diğer sorunlar kentin çöküşünü hızlandırdı. 7. yy depreminden sonra kent bir daha inşa edilemedi. 4. yy da yapılan surlar onarılamadığı için, akropole bir kale inşa edildi. Aynı zamanda bir gözetleme noktası olarak da kullanıldı. 7. yy sonrasına ait bilgiler kısıtlıdır. 11. yy’ a ait kalıntılardan söz edilir. 11. ve 13. yy’ lar arasında, Selçukluların egemenliği altındaydı. 13. yy’ dan sonra tüm yöre Aydın yada Menteşe Beyliğinin topraklarına katılır. Aphrodisias bu yıllarda terkedilmiş olmalıdır. 15. ve 16. yy’ larda ovanın verimliliği sayesinde yörede yeni yerleşimler olmuş ve Geyre köyü kurulmuştur.
1956 yılındaki büyük depremlerden nasibini alanlar arasında Geyre de vardı. Çok fazla etkilenmemiş olmasına rağmen, yetkililer köyün başka bir yere taşınması kararını aldılar. Böylece Bizans surlarının 2 km batısında 1960’ ların başında yeni bir Geyre inşa edilmeye başlandı. 1970’ li yılların sonuna kadar istimlak devam etti.
Aphrodisias’ ta İlk Kazılar

Anadolu’ nun batısındaki kentlere oranla ilgisiz kalmış olan kent, ancak 1700′ lerin sonlarından başlayarak ziyaret edilmeye başlanmıştır.
İlk Aphrodisias’ a gelip, çizen ve yazıtların kopyalarını alanlar, 1835’ te Charles Texier ve Dilettanti Derneği (İngiliz) üyeleridir.
1892’ de Osman Hamdi Bey bir girişim yapmak istemiş ama başarılı olamamıştır.
1904 yılında Fransız bir mühendis olan Paul Gaudin, birkaç noktada çalışmalara başlamıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda çok sayıda mermer eser gün ışığına çıkınca, 2.yy’ da çalışmalar devam etmiştir. Fakat Gaudin yerine, çalışmaları Gustav Menden devam ettirmiştir.
1913’ te Andre Boulanger tarafından, Atina Fransız okulunun himayesindeki kazı çalışmaları yeniden başlatır.
1937’ de Giulio Jacopi’ nin yönettiği bir İtalyan heyeti, yarıda kalmış olan kazılara yeniden başlamıştır. Fakat yine uluslar arası problemler sebebiyle çalışmalar yarıda kalmıştır. Jacopi’ nin 1937’ de yayınladığı kitabı ve Maria F. Squarcipiano ’nun kitabı “La Scula Di Afrodisias” 2. Dünya Savaşından sonra önem kazanır.
Squarpino’ nun yaptığı çalışmalar ve yayınladığı eserler ışığında, Aphrodisiaslı heykeltıraşların kopya değil özgün eserler ortaya çıkardıkları kanıtlanmıştır.
1961 yılında yöreye gelen Kenan Evrim ’in girişimleri sayesinde New York Üniversitesi tarafından çalışmalar başlamıştır. Ölümünden sonra New York Üniversitesi Arkeologları çalışmalara devam etmiştir.


Aphrodite Tapınağı
Kuzey bölgede yerleşmiş eski zamanların Aphrodite Tapınağı şehir merkezini ve çekirdeğini oluşturuyor. Eski tapınağın bütün bu kalıntıları 40 kolonun 14′ ünü içermekte ve bu kolonlar bir kere O’ nun etrafını kuşatmakta. İbadet yeri tapınağın ilk zamanlarından kalmış olmasına rağmen bu gün M.Ö. 1.yy’ da başladığını görüyoruz ve Augustus bölgesi doğrultusunda tamamlandığı düşünülüyor. Tapınak bölgesi 2.yy.’ da tamamlandı. Bu yapıyla alakalı her kenarında 13 kolon ve önde 8 kolonun bulunduğu bilinir. Bazı kolonları üzerine yaptıran kişilerin isimleri verilmiştir. Bazı mozaik yapıların Helenistik zamana ait tapınaklarda da bulunması buranın eski bir tapınak olduğunu gösterir. Aynı zamanda Cella’ nın duvarlarının içerdiği heykeller uzaklaştırıldı ve kolonları dışa hareketleri ile yapı genişledi. Duvarlar arttırıldı. Doğu ve batı taraflarına apse yapıldı. Cella’ da tapınma heykeli bulunmadı ama bütün özellikleriyle dışarıya taşınmış bir şekilde bulundu. Müzede yeni sergilenenler katılaşmış bir şekilde gösterilmekte ve Efes‘ in Artemis‘ ine benzemektedir. Tanrıça kolunun biri ileri doğru olacak şekilde uzun elbise giyer. Elbisenin şeridi üzerinde çok ilginç oyma kabartmalar bulunur. Güneş ve ay tanrıçaları 3 şükran duası Afrodit ile ortada, Afrodit ve 3 “Cupid” balık kuyruğuna sahip keçi üstünde oturuyor, bunlar tapınma için yapılmış putların çeşitli kopyaları üstündeki her şey birer sembol olarak karşımıza çıkıyor.

Stadyum
Aphrodisias stadyumu Ege bölgesindeki eski stadyumlardan en iyi korunanıdır. Şehrin kuzeyinde olan stadyum 262 metre uzunluk, 50 metre genişlik ve 30000 kapasiteye sahiptir. Stadyumun dış bükey olması, seyircinin diğer seyircilerin görüşüne engel olmasını ortadan kaldırıyor ve seyirci tüm stadı görebiliyor. Stadyum atletizm müsabakaları için hazırlanmış ama tiyatronun 7. yy.’ daki depremden zarar görmesiyle stadın doğu kısmı oyunlar ve sirkler için kullanılmıştır. Roma devrinde stadyum birçok atletizm müsabakalarına ve festivallere sahne olmuştur. Bu müsabakalar, Asya Minor’ unda, Yunanistan’ daki Olimpik ve Pythian oyunlarının bir modeli halindedir ve Yunanistan’ daki aynı tip oyunlara verilen isimleri almışlardır. Bu Roma izninin alındığını gösterir ve bu iznin alınması onur işareti olarak düşünülmüştür. Aphrodisias‘ ta bu oyunlar, Olimpik değil de Pythian olarak kabul edilir. Bunlar İmparatorluk onuru olarak düzenlenen Godineia festivalleriyle tamamlanmıştır.

Tetrapylon
Aphrodisias‘ ın en göz alıcı sembolü olan bu dekoratif kapı, M.S. 2. yy’ ın ortalarına tarihlenir. Korinth nizamında yapılmış olan bu yapı, Hellence, tetra: dört, pylon: kapı anlamına gelir. Asıl giriş doğudandır. Dışarıdan bakıldığında Corinithian‘ ın ön sıra kolonları helezonik flüt yapısıyla kuzey güney doğrultusundaki sokak görülür. Sütunlar üzerindeki alınlıkta, akanthus yaprakları arasında avlanan Nikeler ve Eroslar yer alır. Nike ve Erotes’ in rahatlatıcı şekilleri ile birlikte yarım daire şeklindeki eşiği, yapının 2. ve 3. kolonlarından baskı görünür. 16 sütun yeniden dikilmiş ve yapılan onarımlarda gerçeğine olabildiğince sadık kalınmaya çalışılmıştır.
Aphrodite Tapınağı doğu aksında yer alan bu yapı herhangi bir işlevselliğe sahip değildi. Fakat kapıda yer alan süslemelerin çeşitliliği ve zenginliği, Roma’ nın büyüklük propagandasına hizmet ederken, aynı zamanda Aphrodisiaslı heykeltıraş ustalarının, kendilerini şehre gelen ziyaretçilere tanıttıkları bir kartvizit görevi üstlenmiştir.
Tetrapylon’un kolonlarının onarımı ve yeniden inşaatı 1990 yılında tamamlandı.

Banyolar ve Hadrian
Banyolar, Tiberius‘ un Sütunlu Yolu‘ nun batısında, İmparator Hadrian‘ nın hükümdarlığı sırasında 2.yy.’ da inşa edilmiştir. Kompleks yapı dört geniş odayla çevrili geniş bir merkezi konser salonu içerir, bu odalar; tepidarium, sııdatorium, apoditerium ve frigterium‘ dur(sırasıyla ısınma odası, tatlı odası, giyinme odası ve soğuk oda). Zorunlu imkanlarıyla burası binanın zorla kabul ettirilmiş yeridir, örneğin servis koridorlarının altındaki labirent yapı, su kanalları, fırınları. 1904′ te yapılan kazı çalışmalarında Fransız arkeolog Paul Gaudin şu an İstanbul Arkeoloji Müzesi’ nde koruma altında bulunan çok sayıda sanat eseri çıkartmıştır.

Odeon ve Bishop’s Sarayı (Bouletherion – Odean)
Odeon, konferans salonu, konser alanı ve tiyatrodan farklı ve devleti iyi bir şekilde koruyabilen bir yapıdır. MS 2. yy.’ da inşa edilen yapı, mabedin güneyinde bulunmaktadır. Tapınağın güneyinde yer alan bu yapı, tesadüfen 1962 yılında keşfedilmiştir. Yarım daire şeklindeki bu yapı 2. yy. da yapılmış, üst sıraları 4. yy. depremleri sırasında yıkılmıştır. Kırılan fay hatları nedeniyle, orkestranın içine kış mevsimleri su dolmaktadır. Taban döşemesi olarak opus-sectile, mavi beyaz mermerler, zarar görmemeleri için yerinden sökülerek depoya taşınmıştır. Orkestra ve tiyatro kısmı mozaikler ile süslenmiş ve heykeller şu an müzede korunma altında ve konferans salonu ahşap yapıdaki bir çatıya sahiptir. Sahne binasında yer alan yüksek kaideler üzerinde Aphrodisias’ lı tanınmış kişilerin tam boy heykelleri yer almaktaydı. 1000 kişilik kapasiteye sahip olan bu yapı, konser salonu, müzikli gösteriler için ve meclis binası olarak kullanılmıştır.
Odeonun kuzeybatısında, basamaklı bir platform üzerinde, ünlü yada zengin bir kişiye ait anıt mezar yer alıyor. Bu mezarın olduğu alanda ele geçirilen, bitirilmiş, yarım bırakılmış heykel parçalarına bakarak buranın heykeltıraşlık atölyesi olduğunu söyleyebiliriz.
Odeonun güneyinde, 3 apsisli, boş bir peystil avlusu bulunan, birtakım özel odalar ve şekillerden oluşan kompleks yer alır. Geç Roma’ da muhtemelen bir vali konutu olarak kullanılan bu yapı, Hıristiyanlığın kabulünden sonra, piskopos sarayı olarak kullanılmıştır.

Sebasteion
Sebasteion yalnızca Aphrodisias‘ ın değil tüm klasik arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan en dikkat çekici bulgulardan birisidir. 1979 yılındaki istimlak sırasında tesadüfen bulunan ve başka bir benzeri olmayan bu yapı, imparatorluk kültü olarak ayrı bir yere sahip. Augustus’ un Hellence karşılığı olan, Sebastos’ tan türemiştir. İmparator Augustus ve onun soyundan gelen imparatorlara ve tanrıça Aphrodite kültüne adanmıştır. Günümüzde tapınaktan geriye sütun temelleri, Corinthian stili sütun başlıkları kalmıştır. 4. ve 7. yy. daki depremlerin verdiği zararlara ek olarak, Türk ve Bizans dönemlerindeki göçlerde tapınağa büyük zararlar vermiştir.
Doğu-batı yönünde uzanmakta ve ızgara planlı kentteki, diğer hiçbir yapıyla da aynı hizada değildir. 80 m. uzunluğunda 14 m. genişliğinde karşılıklı iki uzun portikodan ve kaplama bir tören yolundan oluşmaktaydı. Batıdaki portiko uçları tetrapylonun da önünden geçen bir caddeyle birleşmektedir. İçteki ve dıştaki sütun başlıkları görülmemiş miktarda kabartma ve dekor panelleri içermektedir. Bunların en önemlileri Eros’ un doğumu, Three Graces(üç mühlet), Delphi’ deki Apollo, Meleager, Archiles, Penhesilea, Nyssa ve çocuk Dionysus. Ayrıca mitolojik figürlerin ve imparatorluk ailesi üyelerinin kalıntıları görülüyor. Bunlar Augustus, Germanicus, Lucius, Gaius Ceasar, Cladius ve Agrippa, Troy’ dan kaçan Promethus ile birlikte Aeneas. Diğerlerinden farklı Claudius‘ un Britanya fethini ve Nero‘ nun Ermenistan’ ı fethini sembolize eden ilginç bir kabartma grubu vardır. Augustus’ un diğer ülkelerle sürdürdüğü savaşları ve diğer toplumsal ilişkileri betimleyen birçok fragman depremlerin etkisinden dolayı zarara uğramıştır. 3 katlı olan yapının ilk katı dor, ikinci katı ion, üçüncü katıda korinth nizamında yapılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda, yapının güney portikosuna ait olan rölyefler ve diğer paneller ortaya çıkartılmıştır. Kuzey portikoya ait fazla parça ele geçmemiş olsa da, yapılacak olan çalışmalarla birçok eser gün ışığına çıkmayı beklemektedir.

Çok zengin süslemelerle donatılmış olan bu yapının, ikinci katında mitolojik, üçüncü katında ise propagandaya yönelik heroik sahneler yer almaktaydı. Bu benzeri olmayan rölyefler şu an kazı evi depolarında korunmaktadır. 4. ve 7. yy. depremleri neticesinde kuzey portikoyu süsleyen rölyeflerin birçoğu kaybolmuştur. Elimize geçenler arasında, Augustus’ un yönetimi altına giren ülke halklarını simgeleyen figürler yer almaktadır. Bu ırklar, Yahudiler, Besiler, Mısırlılar, Araplar vs… Üst panellerde ise kozmik figürler betimlenmiştir. Ancak bunların içinden Okeanos ve Hemera’ nın betimlendiği iki tanesi bulunabilmiştir.
Yazıtlardan anlaşıldığı kadarıyla portikolar, Cladius ve Nero zamanında, iki değişik aile tarafından yaptırılmıştır. İki katlı propylonun ön yüzü de aynı aileler tarafından yaptırılan Julia Cladius sülalesinin portre başları ile süslenmişti. Fakat sadece yazıtlı kaideler ortaya çıkartılmıştır. Bizans dönemi yapıları ve evleri bu yapıya büyük oranda zarar vermiştir. 7. yy. depremleri sonucunda tamamen çöken yapının parçaları, akropoldeki yapının ve şehri çevreleyen surların yapımında kullanılmıştır.
Tüm bu görkemli yapıların dışında, kent bünyesinde yer alan ev yapıları, felsefe okulu, heykeltıraşlık okulu ortaya çıkartılmıştır. Bu yapıların çoğunda, figüratif yada geometrik tarzda işlenmiş mozaik kaplamalar, el işleri ve seramik kaplar bulunmuştur. 7. yy. depremlerinden sonra bu evlerin birçoğu terkedilmiş, yada kötü bir onarımla yeniden kullanılmıştır.

Kısmen ortaya çıkartılan yapılar arasında, Akropolün güneybatısında, mezarlığı ile birlikte bir manastır, tiyatro hamamlarının güneydoğusunda da sonradan kiliseye çevrilmiş olan bir küçük bazilika yer almaktadır.
Tüm bunların dışından Aphrodisias’ ta büyük bir Yahudi topluluğundan, bunların Sinegog’ undan ve bu topluluğun sempatizanlarından bahseden bir yazıt ve bulgular ele geçmiştir. Bu yazıtlarda çoğunun meslekleri ile beraber sempatizanlarınında isimleri yer almaktadır. Bu sempatizanlar, “Theosebeis” yani dindar olarak tanımlanmış olup, Yahudiliğe karşı sempati duyan ancak dinlerini değiştirmeyen kesim olarak adlandırılırlar.

Akropol ve Tiyatro
1966′ da başlanan Aphrodisias devrindeki tiyatro alanında ki kazılar sonucu tarih öncesi ve tarih sonrası devirlere ait, tiyatronun koruma altına alınmış kısmı ve çok sayıdaki heykel ve kabartmalar kadar, birçok değerli sanat eseri bulunmuştur. Kentin güneyinde yer alan 24 m. yüksekliğindeki höyük, 7. yy. dan sonra gözetleme yeri olarak kullanılmıştır. Tepenin batı yamacı boyunca kazılan hendeklerde, pitoslar, kerpiç duvarlar, pek çok ev aleti ve idoller ele geçmiştir. Pekmez tepede de yapılan çalışmalarda ele geçen çömlekler ve iki idol buranın geç neolitik, geç kalkolitik ve erken bronz çağlarına tarihlenmektedir.
MÖ. 1. yy.’ ın 2. yarısında akropolün doğu yamacının oyularak inşa edilmesiyle, şehir tiyatrosu yapılmıştır. Kazı çalışmaları öncesinde, tamamen eski Geyre evleri ile kaplı olan Akropoldeki kazılar, National Geographic Society’ nin desteği ile başlatılmıştır. Şimdiki durumuna bakarak, tiyatronun 2. yy.’ da ve Bizans döneminde birtakım onarımlardan ve değişimlerden geçtiğini söyleyebiliriz. MS 2.yy.’ da gladyatör savaşlarına uygun hale getirmek için birçok yapısal değişimler yapılmıştır. Bina siteleri genişletilmiş ve vahşi hayvanların yetiştirildiği oda olan “cavea” ile birleştirilmiş ve birkaç koridor eklenmiştir. Sahne binası 4. yy.’ daki depremde büyük zarar görmüş, onarılmış ve 7. yy.’ daki depremle Cavea’ nın üst kısmının yıkılmasını takiben ve bir bölümünün dolmasıyla Bizans halkı orkestra ve site binalarını doldurmuş ve bunların üstüne ev yapmışlardır. Tepeyi, surlar ve kulelerle çevreleyerek burayı bir kaleye dönüştürdüler. Kazılar sırasında bulunan en enteresan ve ilgi çekici bulgu Zoilos‘ un kabartmasıdır. Zoilos, Aphrodisias ve Roma arasında iyi ilişkiler kurulmasında etkili rol oynayan ve şehrin vergisinden muaf olmayı başaran Octavian‘ ın kölesidir. Tiyatronun bazı kısımları Zoilos tarafından Aphrodite ve Aphrodisias‘ ın vatandaşlarına hediye olarak vermiştir.
Tiyatronun ilk yapıldığı yıl olan 1. yy. sahne binasının üzerindeki ithaf yazısında belirtilniştir. Proskenion’ daki yazıtta Zoilos, “Kutsal Julius’un oğlunun (Octavianus’un) serbest bıraktığı adam” olarak tanımlanır. Augustus’ tan, Octavianus olarak bahsedilmesinden dolayı, MÖ. 27 yılından önce tamamlanmış olduğu anlaşılır. MS. 2. yy.’ da tiyatroda değişiklikler yapılarak, daha farklı gösteriler için kullanılması da sağlanmıştır.

Agora
MÖ. 1 yy.’ ın sonlarında yapılan bu Pazar yeri aynı zamanda, popüler bir toplantı yeri olarak kullanılmıştır. Doğu-batı doğrultusunda 200 metrelik mesafede sütunlu bir girişi vardır ve ion tarzındaki iki uzun portikodan oluşur. Kuzey ve güzeyde yer alan bu iki uzun portikodan, kuzeydekinin yapımına, güneydeki karşılığından daha önce başlandığı sanılıyor. Güneyin sütunlu girişi Tiberius‘ un girişi olarak bilinir. Sistematik eski araştırmalarda 1937 kazılarında İtalyan takımı oldukça değerli şerit şeklinde süsler çıkardılar ve Tiberius İmparator‘ unun övgü yazıtları ortaya çıkarıldı. Son yıllar kazılar kuzey bölgede Hadrian Banyoları‘ nın batısında ve agora kapısının güney doğusunda yürütüldü ve çok fazla sayıda yetenekli talaş yontucuları ve oymacıları ortaya çıkarıldı. Çoğu kabartmalar kutsal ya da bireysel portrelerle çevrili çelenk maskeler ve mitolojik dekorlar içeriyor. Agora‘ nın anıtsal kapısı Tiberius‘ un sütunlu girişi sonlarının doğusunda yer alır.

1937 yılında Tiberius portikosunda yapılan çalışmalarda, frizlerden bazılarında, imp. Tiberius’ un onuruna yazılmış bir ithaf yazıtı ortaya çıkartılmış ve bu portikonun agoranın bir bölümü olduğu anlaşılmıştır. Sütunların üzerinde kadın erkek ve kutsal kişilerin yüzleri ile süslenmiş çok sayıda friz blokları da ortaya çıkmıştır.
Bulgular ve analizler neticesinde kuzey sütunun sırasının 1. yy.’ ın ilk yarısında tamamlandığını gösterir. Fakat bu sıranın batı ucu deprem neticesinde 2. yy.’ da onarılmıştır.
Agoranın doğu ucunda yer alan agora kapısı, 2. yy.’ ın hemen sonrasında yapılmıştır. İki katlı, sütunlu, nişli bu kapının her iki ucunda tonozlu iki tünel yer almaktaydı. Depremlerden sonra bu kapı, agorayı sellerden korumak amacıyla bir çeşmeye (Nympheum) çevrildi. Önüne bir havuz yapıldı ve suların bu havuza akmasını sağlamak amacıyla pişmiş toprak künkler döşendi. Havuzun üzerindeki yazıttan anladığımız kadarıyla bu değişim 5. yy.’ a tarihlenir (Yani 4. yy depremlerinden sonra).
Agora kapısının nişlerini süsleyen çok sayıda heykel ve rölyef, havuzun duvarlarının yapımında kullanılmıştır. Kentauramachia, Gigantomachia, Amazonamachia bu sahnelerden bazılarıdır.
Ulaşım

Aphrodisias Antik Kenti, Aydın‘ nın Karaca İlçesi‘ ne bağlı Geyre Köyü mevkisinde yer almaktadır.
Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg afhorodd-3.jpg (7,3 KB (Kilobyte), 10x kez indirilmiştir)
Dosya tipi: jpg aspendos_tiyatrosu_4.jpg (41,7 KB (Kilobyte), 2x kez indirilmiştir)
Dosya tipi: jpg tetrapylonafrodisias_antik_kentiaydn.jpg (38,7 KB (Kilobyte), 1x kez indirilmiştir)
hira_pc isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla

Facebook'ta Paylaş


Cevapla

Etiketler
Yok


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı



WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:32 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.4
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.